28.08.2007

Yaralı Aşık


Sürgün verirdim senin yüreğinde
Körpe bir güldüm elinde
Kopardın çok zamansız
Evcil değildim ben
Soldum ergenken
Veren Allah alır
Gülün hatırı kalır
Artık erkeğim değilsin
Başka kadının var
Ayak seslerini, sık nefeslerini
Akşam ayıp heveslerini
Bazen ağzımda bulurum
Dudak izlerini
Oysa sen benim hakkım değilsin
Başımda göçebe kuşlar
Yalandı aslında suçlar
Sana göre değildim, çok kısa sevindim
Dilsiz bu taşlar
Yalandı aslında bütün suçlar


Bazı sabahlar dilime bir şarkı takılmış şekilde uyanırım. Sebebini hiç bilmedim ve ruh halimle hiç alakası olmayan bu şarkılar bir tekerleme gibi öğlen hatta bazen akşamüzerine kadar aklımın bir köşesinde tekrar eder durur. Yaptığım işe olan konsantrasyonumu kaybettiğim ama sabahki şarkıyı hala söyler bulurum kendimi. Bunu alt- üst beyin, bilinçaltı gibi şeylerle açıklıyorlar muhakkak ama işin bilimsel yönünden çok sanatsal yönü ilgimi çekiyor benim.

Saatin öğlene yaklaştığı şu dakikalarda bu şarkı hala dilimdeyken içinde bulunduğu ruh halini bu kadar mükemmel bir şekilde kelimelere dökebilen bu kadın benim aklımı fikrimi ve hayret sınırlarımı her zamanki gibi yine yerinden oynatıyor. Hemen her şarkısında benim anlatmaya çalıştığım ama hep tıkandığım bütün düğümleri kolayca açıp birbirine bağlayan dizeleriyle bu kadar da olmaz dedirten bu kadını bizim milletçe değil tüm dünya insanları olarak yüksek bir tahta oturtup her sabah önünde sayı duruşları falan yapmamız gerekiyor ya. Biz ancak Çeşme’de yediği yemekle onu gündeme getirebilen bir milletiz. Hâlbuki bir durum karşısında dile getirdikleri aynı durum karşısındaki milyonların ortak dili olabilen bir kadın için söylenecek şeyimiz bu kadar az m?

Ben de sabahtan beri düşünüyorum, nasıl yaşanmışlıklardır bir kadına bunları yazdıran. Küçücük savunmasız yüreğindeki yıkım kaç yıl daha ayakta tutmuştur onu ki bugüne gelebilmiştir başka dizelerle? Aldatılmış mıdır yoksa hayat mı ayırmıştır onu erkeğinden ki başka kadınınıdır artık erkeği? Sanki bugün olsa nokta koyabilecekken sadece kendi deyimiyle körpe olduğu için virgül konulmuş bir aşkın kadınıdır. Geçmişten kalan sadece acı ve üzeri sarılmış fakat hala kanayan bir yaranın sızısıdır. Sanki cumbalı bir evde yeşil kafeslerin ardında camda oturur da bu şarkıyı söyleyip ağlar akşamüstleri usul usul. Bu hikâyeye şahit olmuş herkese güçlü görünür de bir kendiyle baş başa kaldığında yıkılır hayata, çaresizliğine. Aşk acıdan başka bir şey değildir onun kendi deyimiyle körpe yüreğinde. Daha başka aşklar ve o aşkların acılarını yaşasa da bu küçük kadın hala her gece ayak seslerini, sık nefeslerini nasıl duyar bu adamın? Ve kendi kendi ile baş başa kalıp kimseye hesap vermemesi, utanmaması gereken o en özel anlarında bile dudak izlerinin hala nasıl hakkı olmadığına inanır bu küçük masum kadın? Bu kadar mı dürüst bir aşıktır?

Ben şükür ki sevdiğim adamla evliyim, yani erkeğim hala benim erkeğim. Buna rağmen sabah sabah bu kadın beni bu kadar etkiledi ya, erkeğini kaybeden kadınları ne kadar etkiler bilemiyorum… Ama ona âşıkken onu kaybetseydim acımı bu kadar güzel anlatabilir miydim onu da sanmıyorum. Fakat benim başka acılarımı tam da anlatamadığım gibi anlatan, bu dizeleri de hayranı olduğum Goran Bregovic’in eşiz Balkan müziği ile kusursuz birleştirip beni büyüleyen bu kadının dizelerinin önünde saygı ile eğiliyorum. Ve iyi ki bu kusursuzluğu kendi kalemimce ve meyve parçalı likörlü kek ile sizlerle paylaşabiliyorum.

Malzemeler;

1 Su bardağı kuru üzüm
½ Su bardağı 1 cm küpler şeklinde doğranmış kuru kayısı
½ Su bardağı 1 cm küpler şeklinde doğranmış kuru incir
½ su bardağı portakal likörü
8 yemek kaşığı oda sıcaklığında tereyağı
½ su bardağı esmer şeker
3 büyük yumurta
3 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı tarçın
1 tatlı kaşığı yenibahar
1 tatlı kaşığı zencefil
1 su bardağı soğuk süt

Hazırlanışı;

1-Kuru meyveler ile likörü bir kaba koyun.
2-Tereyağı ile şekeri mikser ile iyice çırpın.
3-Yumurtaları teker teker ekleyip çırpmaya devam edin.
4-Ayrı bir kapta kuru malzemelerin tümünü; un, kabartma tozu, vanilya, tarçın, yenibahar ve zencefili elekten geçirip iyice karıştırın.
5-Kuru malzemelere tereyağı-şeker-yumurta karışımını ekleyip çırpın.
6-Sütü de azar zar ekleyip kek hamurunu elde edin.
7-En son meyveleri ekleyip karıştırın.
8-Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 50–55 dakika pişirin.

Not: Tarifin orijinalinde;

1-Likör değil konyak vardı
2- Kuru incir değil hurma vardı
3-Pişirme işlemi fırında değil ocakta, benmari usulü 3,5 saatte gerçekleşiyordu.
Devamı için tıklayın..

19.08.2007

Eggs Benedict


Hayatımda dargın olduğum kimseye kızamadım. Çünkü herkesin bir doğrusu bir yanlışı vardır ya hayatta, birilerinin doğrusu benim doğrularım ile önce yarışmaya sonra çatışmaya başladığı anda da sevgi kayıpları yaşanıyor ya en çok ona isyanım var. Sevginin karşımızdakini yanlışları ve doğruları ile koşulsuz kabul ettiğimizin öğretildiği şu kısacık ömrümüzde sevginin olduğu yerde yargılarımız nasıl olur da bu denli çatıştığını bir türlü anlayamadım.’’İyi ki’’ lerin gün gelip de ‘’Keşke’’ ’lere dönüşebildiğini tecrübe ede ede sorgulamaktan dolayısı ile yazmaktan da sıkılır oldum. Şu an bunları da boşuna yazıyorum ya, ne eskiye gidilebiliyor, ne eski tekrar yaşanabiliyor ne de söylendiği gibi kırılan şeyleri düzelttiğimizi zannederek kırılmamış edebiliyoruz. Zaten insanın da yazmak zorunda olduğu için yazması eskiye gitmekten daha da zor. Bugün nedense kızgınım her şeye, o yüzden bu seferlik öyküsüz yemek olsun yemeğim. İçimden geldiğinde yine yazarım nasılsa.

Kahvaltı etkinliği için çoğunuz gibi en çok zevk aldığım kahvaltı menümü düşündüm durdum. Bulduğum alternatifler arasında da her birinden haklarında yazacağım öykülerin beni götüreceği yerler yüzünden vazgeçtim. Bu yüzden de çok sevdiğim ama en sevdiğim restoranın menüsünden çıkarıldığı için çoktandır yiyemediğim Eggs Benedict’i yaptım.

Bu tarifin orijinalinde aslında Hollandaise sos var ama şu aralar çok fazla yumurta yiyemediğim için bu tarifi sossuz olarak tükettim. Sizin sos ile tüketmenizi şiddetle tavsiye ederim.

Malzemeler

—1/2 adet Hamburger ekmeği
—Fındık büyüklüğünde tereyağı
—4 dilim jambon
—1 adet yumurta
—1 litre kaynamış su
—Tuz
—Taze çekilmiş karabiber
—Hollandaise sosu

Hazırlanışı;

1-Hamburger ekmeğini kızartın.
2-Üzerine tereyağı sürüp jambonları dizin
3-Bir tencereye 1 litre kaynamış su koyun.
4-Bir küçük kâseye yumurtayı sarısını dağıtmadan yavaşça kırın.
5-Yumurtayı kâseden suyun içine dikkatlice bırakın.
6-Yaklaşık 3 dakika pişirdikten sonra yumurtası sudan kevgir ile alın
7-Bir kâğıt havlı ile kurulayıp saçaklarını kesin
8-Jambonların üzerine koyup karabiber ekleyin
9-En son Hollandaise sos ekleyip sıcakken servis edin.

Hollandaise Sos

Malzemeler;

—4 Yumurta sarısı
— 3 çorba kaşığı limon suyu
— 1 su bardağı soğuk tereyağı (8 eşit parçaya bölünmüş)
—Pul biber

Hazırlanışı;

1-Küçük bir kabın içinde yumurta sarısı, limon suyu ve 2 parça tereyağını benmari usulü eritin.
2-Tereyağları eriyince kalan 6 parça tereyağını 1 er 1 er ekleyerek eritin.
3- En son bir tutam pul biberi ekleyin
4- Servis yana kadar benmari kabının içinde sıcak suda muhafaza e
Devamı için tıklayın..

13.08.2007

Yaz Bitiyor Mu?


Akşam yemeklerinden sonra arkadaşlarımla buluşmak için evden çıktığımda havanın karanlık olmasından anlardım yazın bitmekte olduğunu. Günler kısalmaya başlamış, hava da haliyle daha erken kararmaya başlamıştır. Ve o aylarca beklenen, hayaller kurulan yaz ayı yine göz açıp kapayıncaya kadar bitmiş, kış yaklaşmıştır. Ağustos ortasından itibaren sıcak ülkelere göç etmeye başlayan leyleklere avazım çıktığı kadar bağırırdım gitmeyin diye. Sanki onlar bizi terk ettiği için yaz bitiyor sanırdım. Marmara’da Eylül aylarında esen samyeli bize değmesin diye annemler çengelli iğne takardı yakalarımıza ve hepimizin denizden çıkıp ıslak ıslak oturması yasaktı sam değer de leke oluruz diye. Bunardan da çok yazın bittiğinin habercici akşam, üstlerimize giydiğimiz kazaklarımızdı asıl. Bütün bir yaz, sadece 1–2 hafta kullanılacağı ama onda da çok işe yarayacağı için bir çanta kazak zorla getirilirdi yazlığa.

Her mevsim sofralarımızda olan kabağa, patlıcana domatese alıştık da, henüz hala kazak giymemeye alışamadık. Bu sene leylekler bizi terk etmeyecek gibi bir his var içimde. Bu yüzden yazın bitmeye başladığını artık erken kararan havadan anlıyorum. Eskiden hepimizin mutfaklarında annelerimin astığı takvimler vardı. Her sabah annelerimiz bu takvimden bir yaprak koparır ve o gün hakkındaki bilgileri okurdu. O gün takvimin arkasında ne yazıyorsa büyük bir olasılıkla hava şarları öyle olurdu. Kızıl erik fırtınası, bağbozumu fırtınası, Temmuz yağmurları.. Şimdilerde bırakın fırtınayı hava lodostan poyraza dönerde söyle serin bir esinti olursa o gün kendimizi şansı hissediyoruz. Genel tabloya bakınca suyumuz bitti, su bulsak deprem olacak, deprem olmasa siyasi beklentilerimiz ve oluşumlar karşısındaki huzursuzluğumuz devam ediyor.

Eskiden daha mı umutluyduk yoksa daha mı mutlu?

Yaz bitiyor, leylek göreniniz olursa bana da haber edin. Bu yaz yapamadığım tatile yaşayamadığım kızıl erik fırtınası eklenince içim bir garip oldu. Hani ülke değiştirip mevsimine alışamayanlar gibiyim. O yüzden de bu serin yoğun çikolatalı yaz tatlısını ancak yazın bitimine yakın yazabiliyorum;

Malzemeler;

1 kutu krema
2 yemek kaşığı pudra şekeri
3 yemek kaşığı kakao
1 paket vanilya
1 paket kakaolu bisküvi
1 paket rendelenmiş bitter çikolata
Yarım su bardağı kırık fındık (Ben eklemedim)

Hazırlanışı;

1-Bisküvileri rondoda un haline getirin
2-Kremayı derin bir kaba boşaltın. İçine pudra şekeri vanilya ve kakaoyu ekleyim iyice çırpın.
3-Bisküvi ve çikolatayı da ekleyip ser bir hamur elde edin.
4-Arzu ettiğiniz kalıbın içine folyo serip karışımı kaba dökün
5-Derin dondurucuda 1 gece bekletin.
6-Dondurucudan çıkarıp 10 dakika beklettikten sonra servis yapın.
Devamı için tıklayın..

8.08.2007

Kokuların fotoğrafını çekebilir miyim?


Sevdiğimiz yerlerin, beğendiğimiz şeylerin fotoğrafını çekebildiğimiz gibi kokularında fotoğrafını çekebilseydik keşke. O zaman yediğimiz her yemeğin zihnimizde bıraktığı izlere satırlarca yazmak ya da saatlerce düşünmek yerine, tozlu albümlerden bir defter çıkarıp bakmakla, sadece bakmakla rahatça yolculuk edebilirdik. Mesela tereyağlı tazecik bir pilav kokusu karşısında resmini çektiğimiz muhtemelen sıcak ama işten gelindiği için yorgun bir akşam yemeğinin, kızarmış ekmek ise geç uyanılmış bir Pazar kahvaltısının esneyen yüzünü yansıtırdı. Ya maydanoz ve dereotunun birbirine harmanlanmış aroması bizi çocukluğumuzun geniş pazarlarına götürmez miydi?

Her yemeğin ayrı bir hikâyesi olduğu gibi, kokusunun da beynimizde çektiği resmi her birimiz için farklı çizgiler içerir. Bazen bazı kokular birden çok resim içerirken bazıları tek ve keskin bir tanımla kazınmıştır hafızalarımıza. İşte patlıcan biber ve patatesten yapılan bu kızartma da bana kokusunu duyduğum anda hep aynı şeyi hatırlatıyor: Yaz günlerini!

Akşam uykum geldiğinde ya da gelmediğinde yatmak zorunda olmadığım, bu yüzden geç yattığım için annemin yemek yapma saatine denk düşen uyanma esnasında duyduğum yaz kokusudur bu kızartma. Yumurta pişirebilecek ve yiyecek kadar vaktimin olduğu sabah kahvaltılarının arkadan gelen kokusu, kahvaltıdan sonra yüzeceğim deli mavi suların eşiz serinliğinin baş tacı, saatlerce kızardıktan sonra anneme yorgunluk kahvesi yapacağımın ön habercisi, ve kahvenin kızartma ile birleşen doğal kokusu..

Şimdilerde yazlıkta geçirdiğim hafta sonlarında, hafta içi ne kadar yorulmuş olursam olayım sabahları erken kalkıyorum. Yazıkta annemle sohbetimize eşlik eden huzurdan biraz daha depolamak adına erkenden kalkıp herkes uyurken etrafı izlemeye çalışıyorum. Bütün bir hafta omzuma çöken yorgunluğun, meditasyon yapar gibi süzüle süzüle bedenimden maviliklere doğru akmasını yaşıyor, her yudum kahvede biraz daha dinleniyor, biraz daha arınıyorum sanki. Bu yüzden yaza has bu koku ile uyanamıyor, uyandığım günleri daha net yazamıyorum. Ama fotoğrafını çekme şansım olsaydı okumaktan daha belirgin olmaz mıydı görmek?

Kimisine göre dondurma yediğinde, kimisine göre ise denizin tuzunu tattığında gelir ya yaz, ben kızartma kokusu duyduğumda anlıyorum canlanacağımı. Gözlerim çocukluk arkadaşlarımı arar, pembe patenlerimi nereye koyduğumu düşünür planlar yapmaya başlarım. Kızartma kokusudur okulların tatil olduğunu bir kere daha vurgulayan, rahat rahat kitap okuyabilme özgürlüğüdür, üzerindeki yoğurdun sarımsağının kokusu da geliyorsa hele, yazın tam ortasındayızdır!

Ben yazarak kokuların fotoğrafını çekmeye çalışıyorum, peki ya duyduklarımızın fotoğrafı? Acaba kokuların ve seslerin fotoğraflarını çekebilseydik, fotoğrafını çektiğimiz hislerimiz ile eşleşirler miydi?
Devamı için tıklayın..

3.08.2007

Bree'nin Mısır Unlu Muffin'i


Doğduğum evden taşındığımızda ortaokul ikinci sınıfa gidiyordum. O zamanki çocukluğum ile taşınmak bana o kadar anlamsız gelmişti ki, zaten bir evimiz varken ve o evde mutlu iken, başka ve sevmediğimiz bir eve taşınmak ve üzerine kira ödemenin sebebini çok sonra kabul edebilmiştim. Yeni evimiz hem okuluma uzaktı, hem de altımızda her dakika inip çikolata alabileceğim bir kuruyemişçi yoktu ama tek güzel yanı teyzem ile karşı karşıya oturmamızdı. Zaman geçti, ben büyüdüm, taşınmak zorunda olmamızın sebeplerini bir bir anladım ve yeni evimizi eski evimizi aldatıyor gibi hissetmeme rağmen çok sevdim. Hala unutmadığım ve unutamayacağımı bildiğim en değerli çocukluk anılarımın en güzel zamanları bu evde geçti. Ben mutlu mesut hayatıma devam ederken, benden bağımsız olarak akan zaman ve hayat bize başka sıkıntılar getirmiş olacak ki tam 4 sene sonra yani lise ikinci sınıfa giderken tekrar taşınmak zorunda kaldık. Hiç istemediğim, sevmediğim, sevmeyeceğim, hala da gittiğim zaman rahatsızlık duyduğum bir semte, elimde olan her türlü imkândan vazgeçip yerleştik. Bu üçüncü evimize de alışacağım sandım ama asla alışamadım. Çocukluğum ve ilk gençliğim olarak nitelendirebileceğim zamanların en negatif anlarını bu evde, bu semtte geçirdim. Bu eve taşınırken bizi taşıyan kamyonun, yine bizim eşyalarımızı bu evden alacağını bekleyerek tam 9 sene geçirdim. Bu arada çalıştım, para kazandım, Üniversiteyi bile bitirdim ama ne aklım ne de mantığım bu evde yaşamamı bir türlü kabul edemedi. Nihayet o gün geldi çattı ve biz o evden de taşındık. Benim hayatımın en güzel anı dediğim taşınma günümüz, yine hayatımın en güzel zamanlarını geçirdiğim yeni evimize 6 ay kadar kısa bir süreden sonra aynı semte ama bu sefer başka bir eve taşınmamız ile sona erdi. Ayaklarım ile geri geri geldiğim bu evden çok geçmeden, yaklaşık 2 sene sonra evlenerek nihayet ayrıldım. Dönem dönem özel eşyalarımı tozlu kolilere koyup üzerine kahverengi koli bandı yapıştırmam gereken kişisel hayatıma bunun son olmasını umarak devam ettim.

Özel hayatım böylesine göçebe geçerken iş hayatımın, üstelik aynı şirkette çalışırken de göçebe geçtiğini söylemem, herhalde bu yazıyı yazmamı haklı çıkaracaktır. 6 yıllık geçmişim olan şirkette tam 4 kez taşındım! Koli yap, koli yerleştir, koli taşı, koli boşalt… Bunlar bana o kadar tanıdık terimler ki bir nakliye firması kursam herhalde çok para kazanırım.

En son yeni kan ve can olmasını umarak 6 ay önde taşındığımız ofisimizden de bugün, son olmasını umarak yine taşınıyoruz. Ama bu sefer durum farklı. Bu taşınma benim hayatımda bir dönemi kapatıp diğer bir dönemi açtığı için diğerlerinden biraz farklı, o yüzden bıkkın ve üzgün değilim, aksine sevinçli ve umutluyum. Deniz manzarası olan odamı toplayıp da kapısından çıkarken dönüp arkama bakmayacak kadar da içim rahat. Yine de bana güle güle dercesine son 1 yıldır ilk defa masmavi gülümsemek yerine türkuaz renkte gülümsedi deniz bana.

Bugün oradan oraya koştururken yemek yemeye fırsatı olamayacaklar için Desperate Housewife’dan kendime çok benzettiğim Bree’nin Mısırunlu Muffin’ini yaptım. ‘’Muffin dendiği zaman doğal olarak tatlı bir tad beklediği’’ için durumu tuhaf karşılayarak beğenmeyen abim ile, yeni tatlara hiçbir zaman açık olmayan eşim dışında herkes çok beğendi. Ben de içinde hem şeker hem de tuz olduğu için bayıldım!

Geçmiş bitti. Yeni bir sayfa açıldı, artık umut var, enerji ve neşe var. Buraya kadar her şey iyi de, yarın tüm ışıklar kapanıp, oyuncular seti terk ettikten sonra içeride kalan tek kameranın gösterdiklerinin 10 sezon sonunda Friends’in gösterdiklerine benzemesinden korkuyorum!

Malzemeler;

6 yemek kaşığı tereyağı
1 su bardağı ayran
2 adet büyük yumurta
1,5 su bardağı mısır unu
1 su bardağı beyaz un
1 paket kabartma tozu
1 paket karbonat
1 tatlı kaşığı tuz
¼ su bardağı toz şeker
1 demet ince kıyılmış dereotu (orijinal tarifte yoktu ben ekledim)

Hazırlanışı;

1-Fırının ısısını 205 dereceye getirin
2-Bir tencereye ayranı ve tereyağını alıp çok kısık ateşte tereyağı erimeye başlayana kadar karıştırın. Erimeye başlayınca ocağın altını kapatıp kalan tereyağı eriyene kadar karıştırın.
3-Ayran ve yağ karışımı soğurken ayrı bir kapta yumurtaları çırpın.
4-Soğumuş karışıma yumurtaları ekleyip karıştırın.
5-Mısır unu, beyaz un, kabartma tozu, karbonat ve tuzu elekten geçirin. En son şekeri ekleyin.
6-Sıvı karışımı da una ekleyip iyice karıştırın.
7-En son dereotunu ekleyin.
8-12’li Muffin kabına paylaştırın.
9–20 dakika pişirin
Devamı için tıklayın..