22.09.2009

Enerji

Akşamları yorgun argın kapının önüne geldiğinizde, elinize anahtarlığınızı aldığınız zaman hep ama hep yanlis anahtarı kapıya sokmaya çalışanlardan mısınız? Bir kez de eline ilk tuttuğunda doğru anahtar gelmez mi insanın? Ya da anahtar ararken, elinizi kocaman çantaya daldırdığınız zaman çantanın içindekileri tek tek saçıp sokağa, anahtara hep en son mu ulaşanlardan mısınız? Arabaya binip caddeye çıktığınız zaman gözünüzü rahatsız eden güneşten korunmak için güneş gözlüğü aramaya çalıştığınız zaman da ilk o salak anahtar mı gelir elinize? Dakikalarca aradığınız minicik ruju bulamazken kaç kez geçer o aramadığınız gözlük elinize?



Ben tam da böyle biriyim aslında neden bilinmez. Ofiste otuzsekiz tane üstüste evrağın arasında benim aradığım ya en alttadır ya da en alttan iki üç üstte. Ama alttan aramaya başlasam üstte olur aradığım hep. Kola makinesinde hep diet kola yoktur mesela, normal kola ve zero da agzina kadar doludur, sonra ben bu durumlarda sinir olmamak için kola makinesine inerken bu sefer zero alip içeceğim o da guzel değil mi diye kendi kendime telkinde bulunurken bu sefer zero bitmiş agzina kadar diet kola doludur makine.

Kakaolu kek yapacağım zaman kakao yoktur evde, muhakkak yoktur ama. Ben nasilsa kakao yoktur diye kakao alip eve geldigimde de yumurta yoktur dolapta. Ben inat eder vazegeçmem ama kek yapmaktan, çıkar bir kez daha gider markkete yumurta alirim bu sefer. Ama hayatta insanların önüne önüne gelen şeyleri de hayretle izlerim mesela. Kimileri için hayat hep daha kolaydır, şans mı dersiniz, yıldız mı yoksa doğru zaman doğru yer tekniği mi bilemem ama benim yapacağım herşey hep zordur. Eşimin iki saattir kullandığı internet, ben laptopumu açınca çat diye kesiliverir, PC bunu hep yapiyor der eşim elime mac verir, bendeki mac bağlanmazken bu sefer eşimin elindeki PC bağlanır internete ne sinir bir durum değil mi? Önünüzdeki metroya bindiği an kapiarın kapanması, tam gözünüze kestirdiğiniz yere nereden çıktığını göremediğiniz birinin gelip parkedivermesi, en begendiğiniz markanın en sevdiğiniz hırkasının en guzel renginin sadece size uyacak bedeninin tükenmiş olması... Buna çekim yasası dendiğini o kadar iyi biliyorum ki. Ve nasil düzeleceğini de... Ama ben bunları yaşadıkça ‘’ şimdi aradığımı buluverecegim’’ diyemiyorum ki rüzgari tersine çevireyim.

Neyse, tüm bunları takmadan bir bayram tatili geçirdim ben. En önemlisi yazlık ile vedalaştım bugün. Dün yağmur sonrasi yıllardır yürümediğim kadar uzun bir yürüyüş yaptım sahilde. Bir dolu fotograf çektim iskelelerde, evlerin önlerinde, ne kadar olmuş buralara gelmeyeli dedim kendi kendime... Kırık bir iskelenin üstüne bir kuş konumuştu, yapayalnız bu kuşun fotoğranı çekeyim diye eğildiğimde yanına başka bir kuş kondu ve kuşlar öpüşmeye başladılar. Hemen sayfanın sağ tarafına ekliyorum görmeniz için...

Yine aylar süren bir ayrilik yaşayacağız ama yazlığı bir daha gördüğümde çiçek açmış erik ağacımın beni bekleyeceğini düşünerek bir kışa hazırlanıyorum. Evde geçirdiğimiz hafta sonları da bizi kışa yavaş yavaş hazirliyor zaten. Okumak istediğim ama hep ertelediğim birsürü kitap aldım ve başladım sırayla okumaya. Sonra biriken tarifler var bu kış sırayla denemek istediğim. Kış ortasında yazı anmak için buzluğa konmuş domatesler, bezelyeler, en çok özleyeceğim saksıdaki fesleğenler...
Bu tarif de bir kışa hazırlık hafta sonundan, peynirli börek hep en sevdiğim olmuştur.

Malzemeler

3 adet yufka
1 çay bardağı süt
1 çay bardağı zeytinyağ
250 gr. Beyazpeynir
2 adet yumurta
Çörekotu

Hazırlanışı

Fırın ısısını 180 dereceye getirin
1 yumurtayı , beyazını bir kaba alarak ayırın. Bu kaba diğer yumrutayı kırın, süt ve zeytinyağ ekleyerek karıştırın.
1 adet yufkayı tezgaha serip bir ucunu diğerinin yarısına gelecek şekilde katlayın.Karışından 2-3 kaşık dökerek yufkayı ıslatın.
Yufkanın dışına peyniri koyun ve rulo şeklinde sarıp fırın tepsisine yerleştirin. Diğer yufkaları da bu şekilde serip bir bıçak ile böreğe minik kesikler açın ve kalan karışımı böreğin üzerine dökün.
Üzerine yumurta sarısı sürüp çörekotu serpin.
180 derecede 35-40 dakika börek kızarana kadar pişirin.


Devamı için tıklayın..

19.09.2009

İyi Bayramlar


"vaniköy'den suya atlardım çocukken.
maskara akıntısı
çengelköy'de bırakırdı beni
yürüyerek eve dönerdim sonra.
hayattan başka ne bekleyebilir insan?
...
atlama cesareti en önce
koyverme bilgeliği
anaforların nirvanasındaki haz, coşku, heyecan ve delilik
kıyıya çıkacak kadar bir aklıbaşındalık ve usluluk
eve dönecek kadar bir sorumluluk ve çaba
ve huzur içinde bir uyku
öğleden sonra
evde.

yaşamak... bir akıntıya kendini kaptırmaktır.
düşünmek ise akıntılara kafa tutmaktır."

Emre Yılmaz

Duygularıma tercüman olan satırlardan bazıları bunlar... Çokça düşünüyorum şu sıralar bu satırları, acaba diyorum ben yirmidört saatin yirmibeşi koştururken bi yerlerde bana ait olması gereken ya da bana ait olabilecek neler kaciriyorumdur...
Neyseki bayram tatiline girdik, dört gün de olsa insanın kendi kendine kalıp bedenini ve ruhunu dinlendirebilecegi, görmediği uzaktakilere görmeye fırsat ayırabileceği zamanlar var kapıda. Erkenden kalkıp uzun bir sahil yürüyüşü yapıp ardından güne espresso ile başlayınca hayat birakmak istemeyeceğim kadar güzel geldi bugun.

Buradan beni okuyan herkesin bayramını tebrik ederim. Sizlere bayram için yazdan kalan, Tamek yarışması için hazırladığım Nohut Salatası hediye ediyorum. Bol bol dinlenmeniz ve sevdikleriniz ile sımsıcak sarılmalar geçirmeniz dileği ile...

Nohut Salatası

Malzemeler
1 Paket Tamek Haşlanmış Nohut
1 Demet ince kıyılmış taze soğan
2 adet küp kesilmiş domates
1 tatlı kaşığı kimyon
1 tatlı kaşığı pul biber
limon
tuz
zeytinyağ

Hazırlanışı

Tüm malzemeleri derin bir kapta karıştırın ve ılık servis edin.


Devamı için tıklayın..

7.09.2009

Hatıra















Henüz Eylül’ün başıyken ve yaza doğru dürüst veda bile edememişken, taksiden apartmana yürüme mesafesinde sırılsıklam olmanın tek avuntusudur yazmak. Her sene, bıkmadan usanmadan her sene yapılan ‘’bu yaz ne çabuk geçti’’ sohbetinin en iyi ilacıdır. Oradan buraya koştuturken not alamadığımızın, ve sırf bu yüzden hayyatta güzel olan bir sürü anıyı, anı unuttuğumuzun farkında mısınız? İşte bu pişmanlığa en iyi gelen çaredir yazmak.

Tam beş senedir, iki üç ayda bir saatlik vuslatlara mecbur kalan hasretimizi, bu sene doyasıya 1 tam güne yaymışken, akşam üzeri eve dönerken arabadan markette indiğimizde konuşmuştuk bizi ne çok özlediğimizi... Biz kuzen dedim, biz bundan beş sene evvel bu kadar birbirimizi özleyeceğimizi bilmiyorduk ya hani, belki de beş sene sonrasının kaderinde birlikte bir hayat paylaşmak vardır ne dersin? Mesela dedim, seninle aynı apartmanda oturuğumuz, telefon, internet ve camdan yukarı bağırmaların yeterli olmadığı zamanlarda, ayağıma terliklerimi geçirip iki kat yukarı çıkıp kapıyı vurur yanına gelirdim ya gecenin bir yarısı sıkıldığımda. İşte o bir rüyaydı hakikaten, ben tekrar o deni büyük bir rüya hayal etmiyorum da, hani seninle aynı sitede, ayni mahellede, onu da geç aynı semtte otursak hani. Arabaya binip sana gelmek beş dakika sürse de ben sırf spor olsun diye yürüsem sana gelirken. Şu markete uğrayıp aynı bu akşam olduğu gibi dört tane bira alsam da şişeleri sallayarak sana gelsem, gelmeden az evvel de telefon açsam müsait misin diye. Ne hafta sonu, ne bayram tatili ne yeni yıl bayramları olmasın bizim sohbetlerimizin bahanesi. Ertesi gün işe gidecek olsak da ben saate baksam eve geri dönmek için. Sen kötü bir gün geçirmiş olsan ofiste onu konuşşak sıradan şeylerden hiç konuşamadığımız yıllara inat. Sonra ben kalksam evime dönsem de sen eskiden olduğu gibi ben eve varana kadar br şarkı bestelesen de kaydetsen, sonra sabahlara kadar ona söz yazmaya çalışşak nasıl olur dedim. Belki bir gün olur be kuzen dedin, inanarak, imrenerek..

Ne çok şeyin hayalini kuruyor insan. Çalışmamayı, upuzun tatilleri, sessizliği, daha zayıf olmayı, ya da ne bileyim aklından geçen bütün kitapları okumuş olmayı... Fakat yağmur ve sonbaharla birleşen bir Pazartesi sendromunu atlatmanın tek yolu yapayalnız evde, yanmış mumların arasında eski bir Sezen şarkısı ile yazı yazmak, bir dost hayali kurmak olmamalı. Belki yollarından biri olmalı ama tek yolu değil...

Çook eskilerden bu makarna, haftalar haftalar evvel dört tane bira alıp geldiğimiz evimde biraya eşlik eden bir tarif, şimdi yazarken bile ne güzel akşammış dediğim akşamdan. Koşturmaktan tekrarının nasil da hayalini kurduğumu yazamadığım akşamdan. Bu akşamlardan onlarcası yüzlercesi olsun, ben hep yazayım istiyorum. Gerçek olur mu bu hayalim?

Yaz bitiyor, sonbahar en sevdiğim mevsim.... Kızımın adı bahar mı olsun eylül mü karar veremediğim kadar çok sevdiğim mevsim... Bir sürü yemek fotografı var size anlatmak istedigim, ama her biri tehlikeli melankolik yazılara gebedir söylemedi demeyin!

Fırında domatesli fesleğeni makarna
1 paket makarna
1 demet fesleğen
5 adet domates
1 çar bardağı süt
1 çay bardağı kaşar peyniri rendesi
Zeytinyağ, tuz, tane karabiber

Hazırlanışı
•Makarnayı haşlayıp süzün
•Rendelenmiş domates, ince kıyılmış fesleğen, süt, zeytinyağ ve tuz ile karıştırıp fırın tepsisine yayın,
•Üzerine kaşar peyniri rendesi ile tane karabiber serpin
•175 derecede 30-35 dakika pişirin.


Devamı için tıklayın..