28.07.2009

Manolya Ağacı

''Beni sorsalar sana nasil anlatirsin'' deseler; ‘Hani seneler sonra nerede manolya kokusu duysam çocukken bizim evin önünde açan manolya ağacının kokusu burnuma gelir de teyzemin peynirli poğaçasının verdiği huzuru hatırlarım ya, işte seni sevmek de manolya kokusu gibi, her daim huzurlu, her daim bana ait ‘’diye cevap verirdi adam, eger hala hayatta olsaydı...
Seneler seneler evveldi, buralardan çekip gideli çokça oldu ya, gitmeden önce kendince anlamadığı bir dilde söylerdi aşk şarkısını karısının gözünün içine baka baka. Ne karısı anlardı bu dili, ne de adamın anladığını sanırdı. Belki ikisinin gizli aşk diliydi bu şarkı kimbilir. Birine ölmek istercesine aşık olursun ya hani, ne varlığı yeter sana ne yokluğu, hiç gibi olmak istersin onunla, açımak, acıtmak en çok da kanatmak istersin hissetmek için, aynen öyle... Hiçbir biçime sokamadığın, betimleyemediğin ve hiçbir kelimeyle anlatamdığın aşk gelip girivermişti onların koynuna. İnsan birini sokakta yürürken görüp evlenme teklifini kabul eder de hemen ardı sıra 18 ay asker yolu gözler miymiş? aşık olur, evlenir de mutlu olur mu dersiniz, oluyormuş. Hep aynı şarkı, aynı melodi kadına söylediği, ne anlama gelir bilir mi kadın? Bilmez. Bilmez ama hisseder belki de adamın tenine dokununca.
Bir kısa evlilik, iki küçük çocuk derken adam çeker gider bu dünyadan geldiği gibi ani ve hızlı...
Hayat alabora etti herkesi başka başka yanlara, şarkısız sözsüz başka dünyalara, masalara, rakılara ve mezelere...
Kadın peşi sıra 23 yıl arar bu dilini adını, kimin soylediğini bilmediği şarkıyı. En kalabalıklarda kendini sahipsiz kimsesiz hisseder insan da derdine hiçbir kelam tercüme olaz ya, öyle yalnız, öyle yapayalnız bir şarkınıın peşinde geçen yirmi üç yıl. Kadere inat, yazılan yazılara inat unutmadı melodiyi, ismini, geçmişini unutmaktan korkmadı ya kadın, en çok şarkıyı unutmaktan korktu.Bir çok şarkıya benzetti durdu şarkıyı ama bulamadı.
Seneler seneler sonra bir konserde biri ana diliyle soyledi sarkıyı, hiç beklemediği bir anda, tesadüfen...
Telefonuma kaydettim hemen şarkıyı, sonra eşimle birlikte bulduk, bu sözleri Boşnakça olan şarkıyı eşim ana dili Boşnak olan kuzenine tercüme ettirdik, buyurun buradan yakın;
Bana kahve pişir sevgilim
Kendine pişirdiğin gibi
Gece yarısı geleceğim
Yanına oturacağım
Bana yatağında yer aç sevgilim
Sanki sen yatacakmışsın gibi
Gece yarısı gelip yatacağım
Gelme sevgilim gerek yok
Başka bir sevgili var artık
Çünkü sen de bana başkalarının daha iyi olduğunu söylemiştin



Kafu Mi Draga Ispeci - Suzan Kardeş


Devamı için tıklayın..

İstanbul'da yaz


Tatil yetmedi pek tabiki kime yeter ki diye döndüm yuvama. Önce bir Pazartesi sendromu, herşeyi unutan beynimin armağanıdır bana salı olunca hiçbir sendromu kalmayanlardanım ben. Bu kadar şeyi unutuyorken asıl unutmak istediklerimin de her sabah benimle beraber uyanması nedendir onu da bilemem pek tabi..

Neyseki hafta cok yogundu da neye ugradigimi sasirdim birden Cuma oldu bir baktım döndüğüm yerde yazlıktayım, şarabımı açmışım kaldığım yerden devam ediyorum. O kadar uzun yıllardır yazlıktayız ki biz, mesela temmuz ayında bir Cumartesi günü İstanbul’da kalsam elimi ayagimi nereye koyacagimi sasiririm ben. Ya yapacak sey bulamam, ya da yapacak onca şeye aynı anda koşturur kendimi de etrafımı da bunaltırım biliyorum. Ama buna ragmen eşimin Pazar ogleden sonrasına bir toplantisinin cikmasi ile erken döndük bu hafta yuvamıza. Önce sabah erkenden kalkıp yuzduk uzun uzun. Sonra o kimsenin sahilde olmadigi saatlerde yanyana güneşlendik sevgiliyle, bu sene tatile gidemiyoruz ya birlikte, bak bu saatte kimse yokken seninle tatilde gibiyiz dedi kandirdi beni. Ardından hamile kardeşimize armağan olarak mozart for babies ile yaptık Pazar kahvaltımızı, erken ıslak, serin ve mutlu. Bu kadar güzellikten sonra denizi ve güneşı bırakıp İstanbul’a donmek uzmedi tabiki beni. Bir Pazar ogleden sonrası evimde, ustelik kendi kendime, ustelik hava da beş dakika sonra yagacakmis gibi griyken ne çok kitap okudum bir bilseniz.

Şimdiyse onumuzdeki hafta cikacagimin ikinci iznimin hayallerini kuruyorum kafamda. Yine heyecanlıyım, yine yazlıktayım, yine uçurtma bayramlarına gidiyorum buzz gibi Mojitolar ile sevinmeye.

Mojito (4 kişilik)

6 adet sarı limon
2 adet yeşil limon
1 yemek kaşığı tozşeker
Yarım demet taze nane
3 şişe sade soda
½ şişe bacardi
Bolca buz

1.Sarı limonları kabukları ile birlikte 5-6 parçaya bolun.
2.Yarım demet nanenin yarıdan fazlasını tek tek dallarını kopararak toz şeker ile limonlara ekleyin ve limonları iyice suları çıkana kadar yogurun. (Hatta sabredebileceseniz karışımı bu şekilde 10-15 dakika bekletin derim.)
3.Sonsa suyunu süzüp soda ve bacardi ile karıştırın.
4.Yeşil limonu ince ince dimleyin.
5.Bardaklara once buz sonra sırası ile limon, taze nane, ve en son da hazırladığınız karışımı ekleyin.

Devamı için tıklayın..

9.07.2009

Uçurtma Bayramları



















Bitmiyor bu hayat
Ve sonu gelmiyor bu sonsuzluk acısının
Sonu gelmiyor insan acısının
Yolsa ben ister miydim
Öykülerde saklanarak yaşamak...
Sonsuzluğu
Senin o kısacık ömrüne çevirmek istemz miydim...
Öyküler denizin en dibinde
Saklanmak ister miydim...
Ama ne zaman soluk almak için çıksam,
Bitmiyor, bitmiyor bu hayat...
Yoksa bu karanlık sonsuzlupu
Senin o kısacık ömrünle değiştirmek
İstemez miydim...

..........demiş Cezmi Ersöz, ne iyi etmiş... Kendi kendime bir DNR terapisinde öylesine alıverdim kitabı elime. Çokça zamandır ruhumla oynadığım saklambaçta yakalanmamak için olsa gerek Cezmi Ersöz okumaz olmuştum. O kadar öylesine dokundum ki o kitaba... Belki de fonda çalan Patricia Kaas etkisi de yardımcı olmuştur bu kadar yoğum hissetmeme. O günler evvel Harbiye’de biz aşıkların iliklerine kadar güzellik dolduran o kadının sesiydi belki de beni bu kadar etkileyen kimbilir. Oysa ben sadece yarın çıkacağım tatil için alacağım kitapları seçiyordum.


Eski bütün güzel şarkılarını bir albüme toplayıp bizleri düş bahçelerinde yürüten Sezen Aksu ile geçen yaz akşamlarıma ara veriyorum. Yarın akşam tam dokuz günlüğüne izne çıkıp yazlığa, annemin yanına gidiyorum. Sabahları herkes uyurken kırık iskeleye kadar yüzmeyi, arkasından bir bardak sıcak çay içip uykuya dalmayı hayal ediyorum. Hemen uyanıp yukarıdakine benzeyen yüzlerce cümleden herhangi birini okumak, gece olunca ayaklarımı mehtaba kadar uzatmak, bir de üzerimde incecik bir pike ile şarap içmek, yapayalnız oturmak istiyorum çocukluğumun geçtiği kumlarda. Düşünmek, hatırlamak bazen de unutmak. Bir rüyaya bir ümide yaslanıp yaralanmak sonra da sevgilere tutunmak...

Ben uçurtma bayramlarına gidiyorum sevinmeye.. Ölümsüz özgür çocukluğuma yeniden yol vermeye, koşmaya... Annemden bir avuç sevinç alıp yalnızlara, koskoca şehirde yapayalnız olanlara sevinç vermek istiyorum.

Yenilenmek ve aldığım yerden devam etmek istiyorum.


Devamı için tıklayın..