21.05.2008

Tatil

Çok uzun zamandır ilk defa kendimizle başbaşa vakit geçirebildik.. Her hafta sonu ya eşimin ya benim çıkan ekstra iş programlarımız, anneleri ziyaret etme vakitleri, evde yapılması gereken işler gibi hafta tatillerimizi bölen unsurları bu sefer uzaklaştırmak için çok çaba sarfettik. Ve başardık!

İlk gün altı saat kadar ‘’gelinin en yakın arkadaşı’’ kıyafeti arayıp bulduktan sonra arkadaşlarımızla yediğmiz akşam yemeği ve keyifli espessonun ardından yorulmuş ama yüzümde huzurlu bir gülümseme ile kanepeye uzandığımda kendimi gerçekten arınmış hissediyordum. Sabahın erken saatlerini kalabalıklar ardında garip bir sakinlik bulduğum Eminönü’nde annemle türk kahvesi içerek geçirmemin de bu arınmaya etkisi olduğu apaçık ortada. Yine de altı saatten sonra kazanılan zafer de mutluluğuma mutluluk katmadı değil.

İkinci gün temiz bir uyku, sabah akşamdan kurulmuş ekmek makinesinin pişirdiği sıcacık ekmeğin maya kokusu ile uyanma, taze bir duşun ardından, demi çay, peynir, zeytin, domates ve ekmekle yaptığımız kahvaltıyı sahilde tamamladık. Tanrım anlatırken bile kendimi dinleniyor hissediyorum! Bu kadar yoğun çalışma temposuna deniz, aydınlık hava, insan ve spor ayakkabı aynı kareye girince insan altın bulmuş falan gibi çıldırırcasına seviniyor. Yürüsem mi, kahve mi içsem, yoksa bir banka uzanıp yanaklarımı pembeleştiren güneşe bende mi göz kırpsam diye düşünürken kendimizi bir telefonla Ulus Parkı’nın eşsiz manzarası ile başbaşa bulduk. Mmmm bu manzarada espresso hakikaten iyiymiş!

Derken yıllar önce gidip sessizliği ve limon ağaçlarının kokusu eşliğinde dinlendiğim ‘’Limonlu Bahçe’ye’’ bu sefer sahipleri ile birlikte gidip yemek yemek, zaten bana aitmiş gibi hissettiğim bu şirin ortamı daha da ‘’benden’’ gibi hissettirdi. Yemeğe eklenen Çanakkale’deki kiraz ağaçları, çok sevdiğim, burnumda tütecek kadar özlediğim birini andıran o huzurlu yüz, az sonra hamakta uyku ile son bulacakmış gibi ‘’anne’’ kokan bir sohbet, Tanrım tatil ne güzel birşey! Zaman geçiyor ama gün bitmiyor bu bir mucizemi derken bir bardak içki için mola. Gece oluyor gün bitiyor ama dostluk bitmiyor insan sevdiğinde. Eğer masanda ikram edecek bir bardak içkin varsa, sevdiklerin ve sohbeti sabahlara kadar sürsün istiyorsun.


Kocamla elele gecenin bir körü hanımeli kokan sokaktaki evimizde, birbirimizin omzundayız. Bu anlar sabaha kadar bitmesin istiyorum. Dalga sesi, bu kocaman adam ve içki hiç bitmesin hep yanyana olsun olur mu?


Tatil yazmakla biter mi, son gün benim günüm diyorum. Erken saatte denize tuzu kaar yakın bir menemen, tost, çay ve yine bu güzel adam... Azıcık yürüyüp bir bankta adamın kucağına uzanıyorum. Denizden geçen teknelerin sesi benimle ya kendimi ister Çeşme’de ister Cannes’da hissedemez miyim? Hayal benim değil mi?


Çok uzun zaman olmuş mutfağa girip kendimi kaybetmeyeli diyorum doğru alışverişe. Evde kalınan bir günü ‘’tatil’’ yapan tek şey börektir diyorum ve dolapta onlarla ilgilenmemi usul usul bekleyen kabakları bu enfes yaz böreğine dönüştürüyorum.Kabak kokuyor, yaz kokuyor bu börek!


Ardından bir uyku çekiyorum ki uyandığımda havanın hala aydılık olmasının verdiği tadı hiçbirşeye değişemem. Yemek yemiş, çay içmiş,üzerine akşamüstü uyku çekmişim ve uyandığımda hava hala aydınlık! İşte tatil!


Şimdiden 5 yıldır yapamadığımız yaz tatilimizin adını, tarihini ve sözünü netleştirdik bile! Yıllardır su gibi gerçekleşmesini beklediğim tatil için şimdiden gün saymaya başladım. Üç gün böyle geçerse on gün için ne kadar beklesem az!


Malzemeler;

3 adet yufka

3 adet kabak

1çay bardağı yoğurt

1 çay bardağı sıvıyağ

1 su bardağı zeytinyağ

4 adet yumurta

200 gr. Beyazpeynir

Yarım demet dereotu

Taze çekilmiş karabiber, tuz


Hazırlanışı;


1-Fırın ısınızı 180 dereceye getirip 23 cm.yuvarlak kalıbınızı yağlayın
2-Böreğin iç harcı için kabakları rendeleyip yoğurt, 2 adet yumurta, dereotu, beyazpeynir ve tuz ile iyice karıştırın.

3-İlk yufkayı kalıba serip ikinci yufkayı parça parça kopararak içine koyun.

4-Üzerine harcı ekleyin.

5-Üçüncü yufkayı serip taşan kısımları içine katlayın.

6-Süt, sıvıyağ ve 2 yumurtayı bir kapta çırpın.

7-Böreğin üzerine bir bıçak yardımı ile aralıklı delikler açın.

8-Harcı tamamen böreğe yedirip fırına verin ve üzeri kızarıncaya kadar pişirin.


Devamı için tıklayın..

16.05.2008

Kış

Bahçemizdeki gül ağacından anlıyorum bu sene baharın birtürlü gelmediğini. Geçen sene Hıdrellez için dileklerimi asabildiğim gül ağacı bu sene tohumlarını geçen hafta verdi yüzlerini ise bu sabah ilk kez görebildim. Hala işe giderken sabahları üşüyor öğlene doğru ancak ısınabiliyorum. Henüz çimleye yalınayak basamadım, yol kenarlarında da papatya göremedim ama mayıs ayının ortasına geldik diye hayretler ediyorum. Doğumgünümde okul kırıp İstanbul’da havuza girdiğim günleri düşününce de bu sene havalarda bir terslik olduğunu gün gün yaşıyorum.

Ama bu sene benim de gönlüm kışda kalmış olacak ki bu serin havalar takvime baktığım günler dışında beni huzursuz bile etmiyor. Herkes ‘’yaz gelmedi’’ diye hayıflanırken ben uzadıkça uzayan kışın doyamadığım keyfini çıkarmaya devam ediyorum. Hiçbir kış battaniye altında çay içip film izlemeye doyamadım ki zaten kedi gibi...Örneğin bizim evde bu mevsimde bulunmasına pek alışkın olmadığımız çorba hala bizimle birlikte. Mutfakta kurabiye yapmaya devam ediyorum etmesine de, kurabiyenin yanında içmek üzere kola almak için dolabı açtığımda tabaktaki klasik kiraz-erik-çilek üçlüsünü gördüğüm zaman bir tuhaf oluyorum.


2-3 haftadır bu siteye aynen sizin gibi ziyaretçi olarak girdim farkındayım. Son 3 posta ait yorumları bile henüz yazdım şimdi, az evvel.. Ama artık mutfakta elime fotoğraf makinesini yeniden almak, yazmak yazmak yazmak istiyorum. Yine kitabımı anlatmak, yemek dergilerinde de tarifler yayınlamak istiyorum. Bu kıştan kalma tarfile başlayabilir miyim?


Malzemeler

140 gr. oda ısısında tereyağ

1 adet yumurta
2 yemek kaşığı pudra şekeri
2 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
1yemek kaşığı kakao

Hazırlanışı

Yumurtasının sarısı ile beyazını ayırın. Sarısını tereyağ ile yoğurun. Üzerine un, kabartma tozu , pudra şekeri ekleyip iyice yoğurun. Hamru iki eşit parçaya ayırım yarısına kakao ekleyin tekrar yoğurun. Ardından 2 hamuru da buzdolabına kaldırıp 30 dakika kadar dinlendirin. 30 dakika sonra fırın ısısını 175 dereceye gtirin. Her iki hamurdan da ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp ellerinizle yuvarlayp yağlanmış fırın tepsizine dizin. Fırında 20 dakika pişirin.

Devamı için tıklayın..

12.05.2008

Oysa...


Herkes gibi benim de kaçıp gitmek istediğim zamanlar var hayatımdan, sorumluluklarımdan en çok da kendimden...Çaresi olmadığı yatıştırıcı, hafifletici alternatif tedavisi de olmayan mutluluk hastalığım ile tarfsiz mutsuzluklara sürüklediğim hayatımdan kaçıp gidesim... Mutluluğu, ait olduğu insanların mutlu olması zanneden zavallı ruhumun kaçıncı direnişi bu başı belli sonu belli oyunlara bilmiyorum.Yağmur yağdığı zaman damlalardan korunmak için açtığım şemsiye gibi, soğuktan korunmak için taktığım atkı gibi ruhuma da dur demek korumaya almak istiyorum ama öremediğim duvarlarım siper olamıyor başkalarının acılarına...


Bugün, anneler gününü sabahtan akşmaa kadar birlikte geçirdiğimiz bahçedeki o güçlü kadının yanında olmak, kendimi yenileyip korumayı öğrenene kadar da hayatın bana getireceklerine dur diyebilen annemin yanında hatta karnının içinde minik bir bebek olmak istiyorum. Ama yarın gitmek zorunda olduğum bir işim hatta mutluymuş gibi görünüp kutlamak zorunda olduğum bir doğum günüm var. Hayat eğer yüzyüze bakmak istiyor isek; birbirimize asla sırtımızı dönmememiz gerektiğini öğretmişti bana oysa... Eğer yüzyüze bakmak istiyor isek... Oysa...


Ben yine rakı şişesinde balık olmak isteyebilir miyim?


Devamı için tıklayın..

4.05.2008

Hıdrellez

Günler günleri nasıl da kovaladı, nasıl yine bir Hıdrellez gedi bu sefer gerçekten anlayamadım. Geçen sene bu zamanlar Hıdrellez’de gönlümün en temiz yerinden geçirdiğim dileklerimin nasıl da gerçekleştiğine üzerinden tam 1 sene geçtikten sonra anlayabiliyor, hazmedebiliyorum. Koca bir sene... Geçip gidenlerin yanına koca bir sene daha eklenmiş ömrümden.İnsan dönüp baktığı zaman nasıl da farkediyor zamanın getirdiklerini, götürdüklerini...

Farkettim ki kaç zaman olmuş yazmayalı, kaç zaman... Herşeyin ilacı olan zaman bazı duygularıma ilaç olup iyileştirip azaltırken, bazı duygularımı da büyütmiş, çoğaltmış sanki. Aynı balkondaki saksılarım gibi. Hüzün çiçeği sardunyalarıma geçen zaman iyi gelmiş olacak ki çoğalmış, serpilmişler, özlem gibi... Bodrum papatyalarım ise boynunu bükmüş, zayıflamış ama hala alttan yeni tohumlarını veriyr, acı gibi intikam gibi.



Bu sene de gerçekleşmesini çok istediğim dileklerim var elbet. Mesela bugüne kadar beni anlamamış insanların, hala bena zarar verme niyeti ile konuştukları dillerinin kopup ellerine düştüğünü dilesem gerçekleşir mi ne dersiniz? Hangi dileğimin gerçekleşeceğini bilmem ama ben yine de yazdım dileklerimi bir bir ve astım gül ağacına.

Devamı için tıklayın..