31.08.2010

Karar

Kararsız kaldığım, karar veremediğim ya da vermek istemediğim zamanlarım vardır elbet, ama genel olarak çok da ince eleyip sık dokuyan insanlardan olmadım hiç. Hatta çoğunlukla acele ile karar verip aldığım, bu yüzden çok da fazla kullanamadan yenisini satın aldığım eşyalarım çokçadır evde. Fakat 5 yılı aşkın bir süredir devam eden evliliğimizde L koltuğumun yanına almak istediğim berjerime bir türlü karar veremedim. İlk zamanlar vitrinlerdeki modellere bakındım uzunca. Bir dönem şu an annemin yazlık evinin deposunda olan hani çocukluğumuzdaki oymalı mobilya takımının teklisini alıp yeniden yatırmayı düşündüm, hani mobilyası ve oyma yerleri eskitme beyaz, döşemesi de kadife çingene pembesi olanlardan. Yok, durdum ondan da vazgeçtim. Sıfırdan bir berjer çizip mobilyacıya yaptırmaya karar verdim, hatta fiyat dahi aldım ama ne olduysa ona da karar vermedim.

Gel zaman git zaman geçen akşam eşimin ailesinde iftardayken aklımıza onların kullanmadığı ve çok eski olan bir berjer koltuk geldi aklımıza. Aslında berjerimizin bir öyküsünün olmasını çok istiyorduk biz, çocukluğumuzu ya da başka birilerinin mutlu anlarını taşıyan bir koltuk. Sorduğumuzda evin deposunda olduğunu söylediler. Bir anda ve bunca hikâyeden sonra ne olduysa anında gidip berjere baktık, çok da beğendik ve arabamıza yükleyip eve getiriverdik! O an dedim ki kendi kendime aslında karar vermek çok da zor bir iş değil, doğru zaman ve doğru şey karşına çıktığı zaman senin bir şey yapmana gerek kalmıyor zaten, karar dediğin şey o an kendi kendine oluşuveriyor. Bir arkadaşım söylemişti bana ‘’sonuç düşünmeyi bıraktığın noktadır’’ diye. Hatta ofiste masamın karşısına bu sözü yazım aylarca her sabah görmüştüm ve düşünmüştüm. Aynen bu şekilde ben de berjer ile ilgili düşüncelerimi bıraktığım an sonuca, bu güzel berjere kavuşmuş oldum.

Gece çok geç saat olmasına rağmen hemen berjeri evimize çıkardık, hayal ettiğimiz yere koyduk. Yanına da ayaklı abajurumuzu… Ertesi sabah yazın bu son günlerinde sürpriz bir sonbahar sabahına uyandık. Herkes bilir ki benim sonbaharı ne kadar çok sevdiğimi, yaz mevsimini sevmediğim için bu sıcak günlerle ne kadar zor mücadele ettiğimi, bu yüzden bu sürpriz bana pekiyi geldi. Sabah çayımı evimizin yeni misafiri büyük berjerimizde serin balkonumda rüzgârla dans eden sardunyalarımın manzarasında içtim, uzun uzun gazete okudum. Çok yakın zamanda kadife Çingene pembesi döşeme ile kaplanacak berjerimin mavi döşemesine uzun uzun baktım, birlikte çok yaklaşan kış aylarının karanlık günlerinde dışarısı buz gibiyken sıcacık evimizde kurabiye pişirip kahve içeceğimiz günlerin hayalini kurdum. Üzerinde sizlerimi kıvırıp saatlerce kitap okuyacağım, sonra da geniş kulaklarına başımı yaslayıp gözlerimi dinlendireceğim günlerin çok yakında olduğunu hissettim.

Resmi tatil sebebi ile tatil olan hafta içi günümüz de evde bol bol televizyon miskinlik ve atıştırma ile geçiverdi. Fotoğraftaki sodalı böreğimiz de akşamüzeri çayımıza eşlik eden lezzetlerimizden biriydi.

Sodalı Börek

Malzemeler

3 adet yufka
1 şişe soda
1 çay bardağı zeytinyağ
1 adet yumurta
200 gr. Beyaz peynir
Çörekotu

Hazırlanışı

1-Yumurta, soda ve zeytinyağını bir kapta iyice çırpın ve börek harcını oluşturun.
2-Küçük bir borcama 1 adet yufka döşeyip börek harcından dökün.
3-İkinci kat yufkayı döşeyip kenarlarını da içine kapatın ve üzerine peyniri ufalayın
4-Üzerine börek harcından dökün
4-En son yufkayı da ekleyip tüm kenarları içine kapattıktan sonra böreği 3-5 yerinden bıçak ile delin ve kalan tüm börek harcını yedirin ve en üste çörekotu serpin.
5-Buzdolabından 1 saat dinlendirin.
6-180 derece fırında üzeri kızarana kadar yaklaşıl 40-45 dakika pişirin.


Devamı için tıklayın..

25.08.2010

Bulutlar

Önce ağzından yemeğini düşürmek üzere olan bir kargaya, sonra kalabalık bir civciv sürüsüne benziyor bulutlar rüzgâr onları hızlı hızlı dağıttıkça. Ve ben hayatta en sevdiğim şeylerden birini yapıyorum; sahilde elimde fotoğraf makinesi ile hızla hareket ederek şekil değiştiren bembeyaz pamuk gibi bulutları seyrediyor, kendimce bir şeye benzettiğim an da fotoğraflıyorum. Kulağımda her zamanki gibi joy FM, bilmem ki kaçıncı kez Edith Piaf çalarak bana show yapıyor, aklımda okuduğum kitapta kaldığım heyecanlı bir öykü, tek endişem kollarımın bir yerinden daha az bronzlaşan herhangi bir yerini nasıl karartacağım konusu…. Oooh diyorum kendi kendime hayat ne de zormuş!

















Senelerdir olduğu gibi 10 günlüğüne annemin yanındayım. Deniz aynı, annem aynı, mevsim aynı… Diğer senelerden tek farkı artık çalışmadığım için tatil yaparken gün saymıyorum. Sıkılırsam aniden İstanbul’a dönebilirim yahut mutlu isem birkaç gün hatta birçok gün daha uzatabilirim tatilimi. Bolca güneş, çokça kulaç, uzun gece yürüyüşleri, tadına doyulmayan anne yemekleri, en sevdiğim rengin yani mavinin saat saat değişen tonları, çalmayan alarmlar, saate bakmadan uyunan uykular, geceleri mehtap ve o doğanın muhteşem senfonilerinden biri olan dalga sesleri eşlik ediyor günlerime. Aklımda da hep aynı şarkı: Sertab Erener: Uzanmışım kumsala, güneş damlar içime… Bu kadar güzel şey olur da hayat tam olur mu olmaz tabi, tek eksik sevgilim…. Çalışıyor, gelemiyor hatta arayamıyor bile…
Günler böyle olunca, ve çalışmamaya alışınca da, çalışırken

‘’bugün günlerden ne?’’
‘’ayın kaçı oldu?’’
‘’aaa bugün pazartesi mi ben çarşamba sanıyordum!’’

gibi o çok kıskandığım cümleleri ister istemez ben de kurar oldum. Hayat insana her şeyi yaşatarak öğretiyor derlerdi de inanmazdım. İnsan sevmediği, kızdığı, yargıladığı, hatta sinirlendiği, hatta ‘’ben hayatta yapmam’’ dediği şeyleri nasıl da farkında olmadan yapıveriyor yaşadıkça bir bir görüyoruz. Evet, hayatta her şey bizler için bunu bir kez daha çok net bir şekilde anlıyorum.















Bugün annemle uzun zamandır çıkmadığım Pazar alışverişine çıktım ve pazarda bu kadar taze otları bir arada bulunca da geçenlerde House Cafe’de yediğim bahçe salatasını sonunda evde de deneyebildim. Dereotu kokusuyla bu kadar taze, nane tazeliğiyle bu kadar yakıcıyken tüm salata severlere bu salatayı öneriyorum.

Not: Soldaki bulutları İstanbul Boğazına, sağdakini ise kocaman bir yelkenlinin acılmakta olan beyaz yelkenine benzettim.

Bahçe Salatası

Roka
Göbek Salata
Kıvırcık Salata
Maydanoz
Dereotu
Salatalık
Beyaz Peynir
Yeşil Zeytin
Zeytinyağ
Limon
Kıtır Ekmek


Devamı için tıklayın..

18.08.2010

Kaldığımız Yerden

‘’Nerde kalmıştık?’’ diye başlanır ya söze, aslında hiçbir yerde kalmaz insan, eski bir tabirle otlarla kayalarla kaplı bile olsa su yolunu bulurmuş ya, insan da öyle yaşar gider işte zamanı. Ben de bir yerde kalmadım bu misal, araya arkasından ‘’bekliyorduk’’ desek de hayat boyu hiçbirimizin beklemediği ölüm, ardından kabullenme, yenilenme, dinlenme zamanları girdi, benim de ruhum işte o su gibi yolunu buldu aktıııı gitti bugünlere geldi. Hayat körpe ruhlarımızı olgunlaştırmak için bizlere verilmiş fırsatlardan ibaret sanki, acı da olsa tatlı da olsa her yaşanılan bizi büyütüyor bazen ağlatarak bazen de güldürerek. Her acıya ağlayacak olsak var halimize! Her birinden varlığa dair bir anlam, sebebe dair bir işaret bulup inanıp törpülüyoruz kendimizi. Eğer tüm bu olgunluğu sıkıntılarımız geçtikten sonra değil de sıkıntımızın tam da ortasında söyleyebiliyorsak bir arpa boyu yol almış sayılır mıyız?



Tüm bu ruhsal gel-gitlerin yanında devam eden gündelik hayatta hepiniz gibi ben de bayıltan sıcaklar ile mücadele ettim. Hani kışın fırtına şeklinde kar yağdığında evden dışarı çıkamaz mahsur kalırız ya, aynen o misal bu sıcaklarda ben de klimanın altından bir yere ayrılamadım. Fırsat bu fırsat diyip bol bol okudum, aklımdakileri pişirdim, yazıda da gördüğünüz gibi evimde sevdiğim şeylerin fotoğraflarını çektim. İzlenmeyi bekleyen filmler, evimde yapmayı hayal ettiklerim derken biraz hava serinlese de fotoğraf makinemi alıp artık kendimi İstanbul’un aşkına vurabilsem diye söylenmedim desem yalan olur. Hava durumunun hafta sonundan itibaren kuvvetli poyraz ve yağış uyarısı verdiği bugün benim umutlarım yeniden yeşerdi sanki. Kışı ve serini o kadar özledim ki alışveriş merkezlerinde sonbaharlık kreasyonlarını çıkaran mağazalardaki yağmurluklara dokunmak bile beni heyecanlandırıyor. Sıcaklardan herkes bunaldı da normalde bile yaz mevsimini, sıcağı sevmeyen biri olarak bir de benim halimi düşünün…















Bu arada hem dinlenmek hem de teselli bulmak için 3 gün İstanbul’da 4 gün yazlıkta annemle birlikte vakit geçiriyorum. Sanırım ihtiyacım olan bu ki, Annem mutfakta yemek yaparken televizyon karşısında elimde bir dergi ile uyuyakalmanın huzurunu şu an nerede arasam bulamam gibi geliyor. Yine yazlıkta olduğum bir güne rastlayan meteor yağmurunu zifiri karanlıkta dalga sesleri ve kulağımda Melon Şapka ile izlemek beni çocukluma götürdü. Çok ünlü bir gösteriye özenle hazırlanmış bir sahne gibi gökyüzünde sanki avucumun içine kayan tüm yıldızları tek tek saydım ve dilek tuttum, bu sene de dileklerim gerçekleşir mi?















Ben bu sıcakları domatesli tarifler ve karpuz ile geçiştirip enerji topluyorum, Yazmak istediğim çok yazı, çekmek istediğim çok fotoğraf, pişirmek istediğim çokça yemek var. Hepsi sırada, hepsi ruhumda. Ve bunlar birleştirince büyük bir hayalime kavuşmuş olacağım,

Domatesli Biberli Arpa Şehriye Pilavı

1/2 çay bardağı zeytinyağı
1 tatlı kaşığı tereyağı
3 adet tatlı sivribiber
3 adet orta boy domates
2 su bardağı arpa şehriye
2 su bardağı sıcak su
1 tatlı kaşığı tuz
Taze çekilmiş karabiber

Hazırlanışı
1-Zeytinyağı ve tereyağı pilav tenceresiye koyup bu yağda ince dilimlediğiniz sivri biberleri çevirin.
2-Bu arada domatesleri rendeleyin ve kavrulan biberlere domatesi ekleyin, 5 dakika boyunca suyunu çektirene kadar çevirin.
3-Ardından şehriyeleri ve sıcak suyu ekleyip karıştırın.
4-Tuzu da ekleyip altını kısıp suyu bitene kadar pilav gibi pişirin. (Burada süre veremiyorum cünkü bütün pilavlar pirincin cinsine, tencereye ve ısıya göre değişik sürelerde pişiyor)
5-Sıcakken tane karabiber ekleyip servis edin.


Devamı için tıklayın..