25.04.2008

Gamsız Hayat...






GAMSIZ HAYAT




Sormayın neden bu durgunluğum
Görmeden kuytu yaralarımı
Sormayın neden bu huysuzluğum
Bilmeden saklı duygularımı


Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca
Çok mu kalender sandınız dert anlatmayınca


Gamsız hayat, herkese başka sunar garip oyunlarını
Gamsız hayat, herkese başka kurar kahpe tuzaklarını
Gamsız hayat, herkese başka sorar geçmi hesaplarını
Gamsız hayat, herkesi başka yorar görmez gözünün yanı


Sanmayın biter bu durgunluğum
Sarmadan kuytu yaralarımı
Sanmayın biter bu huysuzluğum
Açmadan saklı duygularım


Çok mu güçsüz duruyorum derdimi paylaşınca
Çok mu çaresiz dersiniz dertten ağlayınca


Söz: Aylin Atalay
Candan Erçetin


Devamı için tıklayın..

13.04.2008

Buralardayım...

Bugünlerde kendimi duygularımı aldırmış gibi hissediyorum. Görüyor duyuyor yaşıyor ağlıyor gülüyorum ama sanki hepsi bittiğinde geçip gidiyor beni terk ediyormuş gibi...

Yazdıklarımı okuyorum çokça ama sanki bunları ben yazmamışım gibi...

Sanki birşeyler özlüyor, ya da birşeyler ariyorum ama ne olduğunu bilmeden..

Düşünün ki dün gece Beyoğlu’nda bir meyhanede kocamla başbaşa içtiğimiz rakının yediğimiz börülcenin ardından, gülüşüne ömrümü verdiğim bu adamla bizim o huzur kokan balıkçımıza gidip, o sarhoş halimizle herkesin bakışları üzerimizde iskeleye masa çıkarttırıp, masamızda kavun beyazpeynir ve irmik helvası ile sadece ikimiz elele ve gözgöze, omuzlarımızda balıkçının şalları, sanki bütün İstanbul bizimmiş gibi, yarı gülüp yarı ağlayarak içtiğimiz rakıyı anlatmak gelmiyor içimden.

Bir Cuma akşamı işten çıkıp havaalanına gidip İzmir’e kalkan ilk uçağa binip, roka, yoğurt ve rakı ile izmir koklamak, sabah da uyanıp Efes’e gidip birsürü fotoğraf çekmeyi, akşamına da İstanbul’a dönmeyi istediğimi de anlatmak istemiyorum.

Gözümü kapatıp St. Michael meydanındaki heykelli havuza bakan o şehri tek etmeden önce oturduğum son cafede oturup şükretmeyi bile istemiyorum.

Bütün Pazar günümü prensese bu tacları yapmak için geçirdim.Niye yaptım, nasıl yaptım onu bile anlatasım yok.Bir önceki fındıklı kurabiye fotoğrafından sıkılanlar için bari fotoğrafı değiştirmiş, kendimden de haber vermiş olayım.

Bir bardak kahve ile gece gece Melon Şapka dinleyip eski fotoğraflara bakasım, dinlediğim yerde uyuyasım, rüyamda da özlediklerimi göresim var...
Devamı için tıklayın..

6.04.2008

Zamanda Geriye

Yaklaşık beş haftadır cumartesi günleri akşama kadar çalıştım. Altı gün çalıştıktan sonra insan pazar günü ne yapacağını şaşırıyor doğal olarak. Biraz uyuyayım derse hafta sonu kahvaltısını, haydi fotoğraf makinesi ile deniz kenarına dersem de uykuyu kaçırıyor insan. Metabolizmanın istediği doğal dinlenme ile ruhun istediği tatmin sırada beklerken evde miskinlik yapayım, giymediğim kazaklarımı ayırıp ihtiyacı olan birine vereyim ya da dayımı özledim bir kahve içmeye gideyim gibi istekler de sıralanıp sıralanıp bekliyorlar ardımda.

Bu beş haftanın tamı tamına 3 pazarını da ateş ve grip ile evde yorgan altında uyuyarak geçirdiğimi düşünürsek ne kadar sıkılıp bunaldığımı bir hesaplamaya çalışın.


Tüm bunlar ile uğraşırken neyseki saatler ileri alındı ve ben işten çıktığımda köprüyü geçerken denizi tam da sevdiğim gibi güneş battıktan sonraki lacivert hali ile görür, mutlu olur oldum. Aynı on yıl önceki gibi... On yıl önce de aynı köprüden eve bu sefer okuldan önerken geçer aynı hisleri biriktirirdim içimde. E bir de daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi on yıl önce çalıştığım müdürüm ile çalışıyor olmak, aynı ekip ile yeniden bir araya gelmek de kendimi çok ama çok genç hissettiriyor bana. Sanki araya on koca yıl girmemiş, beni yıpratamış büyütmemiş ya da üzmemiş gibi... O köprüden geçerken bu on yılın bana kattıklarını düşündüğümde ruhumdaki gelişime ben bile inanamıyorum, ama bir an olsun gözümü kapattığımda on yıl önceki sesleri duyarken o zamanlardaymış gibi hissetmeninde kimseye bir zararı yok değil mi?


Devamı için tıklayın..