29.03.2009

Tatil Hayali


Yoksa siz de benim gibi tavrınız ve haliniz apaçık ortada iken, ve sözcükleriniz de öylece net iken bile yanlış anlaşılanlardan mısınız? Bunun sebebi o kadar basit ki aslında. Anlatacaklarınız karşınızdakinin anlayabileceği kadardır demişler ne iyi etmişler... .
Yalnızca 5 gün sonra erguvanlar ayı Nisan gelecek bu şehre. İstanbul yüzyıllardır şiirlerde, şarkılarda yazıldığı gibi pembeye bürünecek kendiliğinden. Ve seneler seneler evvel saltanat kayığı ile Bebek’ten Hisar’a doğru erguvan keyfine çıkan padişahlar gibi, bu güzelliğe aşık bir çok İstanbullu sahil şeridini dolduracak, koca kışın gri ve siyah rengini bu pembeler ile unutmaya çalışacak. Kısacık süren bu dönemi kaçırmamak için iki dakikası bile değerli İstanbullu planlarına erguvanları da eklemeye çalışacak. Kimileri bu keyfi baştan sona sürecek bizi İstanbul’u terk etmemeye direttiren boğazda, kimileri ise gidip beş dakika bile yaşayamadığı için erguvanları bir sonraki seneyi beklemek zorunda kalacak biliyorum. Ben bu sene erguvanları çok sevdiğim bir arkadaşımın önerisi ile Boğaziçi Üniversitesinden seyredeceğim, hem de arkadaşımın çok sevdiğim sohbetine katık ederek.
Ama itiraf edeyim mi bu sıkıştırılmış dost sohbetleri yetmemeye başladı bana. Ne kızkıza geçirdiğim kaygısız zamanlar, ne annemle harcadığım vakitsiz akşamlar ne de eşimle geçirdiğim güzel günler yanan yüreğime bir bardak su dökemiyorlar benim. Benim açık ve net olarak ardarda yaşanacak bomboş günlere ihtiyacım var. Ardarda ve boş, bomboş ve ardarda...


Dünyaya gözlerimi açtığım gibi bir mayıs sabahı tek başıma uyanayım istiyorum ben. Eşim işe gitmiş olsun mesela, ama ben uyandığımda saat en geç 09:00... Her sabah yaptığım gibi çayımı demleyip kokusu ile çavdar ekmeğimi kızartmaya, domatesimi dilimlemeye çalışırken mutfak radyomda Joy çalsın elbet. Sonra kahvaltımı tepsiye alıp salona geleyim istiyorum. Herkes ofisinde maillerine cevap yazarken, ya da erken bir pazatesi toplantisi yaparken ben kaygısızca kimsenin film izlemediği bu sabah saatlerine, izlenmez diye koydukları reytingi düşük fakat anlamı büyük bir filmi izlemeye başlayayım, hem de film başlayalı henüz 10 dakika olmuşken... Film bittiğinde bile henüz öğle saatine gelmemiş olsun akrep ile yelkovan. Ben en sevdiğim jeanim, rahat spor ayakkabılarım ve sırtımda kitabım suyum ve şapkamın olduğu bir çanta ile düşeyim yollara. Ne İstanbul’un sokakları ne de güneş kum dolu bir tatil hayal etmiyorum, kendimle sadece kendimle kalacağım zamanların hayalini kuruyorum bu sefer.Kendimle, boş ve ardarda... En çok deniz kenarına gidip bir bardak kahve ile kitap okumak istiyorum bu şehirde. Haber yok, gazete yok, mail yok, internet bankacılığı yok, yokoğlu yok...
Deniz kenarındaki kitap keyfim en fazla saat 14:00 e kadar sürsün mesela, ben hemen evime çıkıp bir öğleden sonrası şekerlemesi yapayım hala güneş tepede iken. Uykumdan acıkmış bir şekilde uyanayım, mercimekli bir kepekli makarna pişireyim istiyorum. Mesela hayal ya bu yazdıklarım bu saate kadar telefonlarım hiç çalmamış olsun mümkün müdür? Tatildeyim ben, hem de kedimi kendim ile ödüllendirdim kimse aramasın beni! Size de olur mu bilmem, ben tatie çıkan arkadaşlarımı hiç aramam sormam. Tatil demek özel demektir, yılda iki ya da en fazla üç kez demektir, yalnız kalmak en çok kendinle olmak demektir. Herşeyden uzaklaşmak, her uzvu dinlendirmek dinlemek demektir. Ama ben ne zaman tatile çıksam telefonlarım susmaz. Mesela atlar arabaya Çeşmeye gideriz kocamla, günlerden Cumartesi yola çıkmışız, akşamı Çeşmedeyiz, dinlendik, mırıldandık pazarı da bitirdik Pazartesi olur. Tam alışmışız mesela Salı günü herşeye, tatil ömür boyu sürecek sanıyoruz, çünkü tatil bitecek diye tatil yaparsan dinlemezsin ki... Sanki hep Salı kalacak günlerden, hiç Çarşamba olmayacak sanırım, çünkü Çarşamba olursa Perşembe de gelir ya.. Sonra pat bir telefon gelir İstanbuldan, annemden, arkadaşımdan kuzenimden. Örneğin tatilden sonraki Salı akşamı yapilacak bir programa katilip katilamayacağımı sorar bana telefondaki. Yahu benim aklıma tatil sonrasını neden sokuyorsun. Zaman durmuş orada benim için, sen bana tatil bittikten sonraki günü hatırlattığında tatilin biteceği aklıma gelirse ben geri dönemiyorum ki içinde bulunduğum büyülü ana!
İşte bu yüzden kimse aramasın beni istiyorum tatilimde. Hiç bitmeyecek, hep sürecekmiş gibi bir tatil hayal ediyorum ve bu tatili anlatan sayfalarca yazı yazabilecek gibi hissediyorum kendimi sizce çok mu yorgunum?

Mercimekli kepekli makarna

Malzemeler


1 paket kepekli makarna
3 litre su
1 yemek kaşığı tuz
1 su bardağı haşlanmış mercimek
2 adet domates
1 adet rendelenmiş havuç
½ demet roka
1 tatlı kaşığı kekik
2 yemek kaşığı zeytinyağ
Taze çekilmiş karabiber

Hazırlanışı

1-Makarnayı tuzlu su ile 9-10 dakika kadar haşlayın.
2-Suyunu süzdükten sonra mercimek, doğranmış domates, doğranmış roka,rendelenmiş havuç kekik ve zeytinyağ ile karıştırın.
3-Ilıkken ve taze çekilmiş karabiber serperek servis edin.

Devamı için tıklayın..

22.03.2009

Rüyalarım

Dün gece rüyamda uzunca bir zaman önce kötü bir hastalıktan vakitsiz ve yakışıksızca kaybettiğim bir arkadaşımı gördüm. Bazen ölüm karşısında o kadar aciz kalıyorum ki koşulsuzca inanmak ya da kendimce avunmalar bulmaktan öteye gidemiyorum. Bir zamanlar çok yoğun şeyler paylaştığım o kadar çok sevdiğim var ki yurtdışında yaşayan, bazılarını senede bir iki kez görüyorum bazılarını da yıllardır görmüyor internetten haberleşebiliyorum. Ya da bazı arkadaşlarım var internetten tanışıp yazıştığım, fotoğfları dışında tanımadığım, karşılıklı bir kez bile kahve içmişliğimin olmadığı. İşte arkadaşımı da bu sevdiklerimden birinin yerine koydum öldüğünden beri. O sanki yaşamak için başka bir ülkeye gitmiş de ben ondan 2 yildir hiç haber almamışım gibi. Başka türlü ölüm çok güzel bir fransızca şarkı dinleyip de sözlerini anlamamaya benziyor çünkü... Duygularının karşılığı olan ama anlaşılamayan...



Kendimi bu düşüncelere o kadar kaptırmış olmalıyım ki rüyamda da arkadaşım tam da bahsettiğim gibi uzun süre önce çıktığı yolculuktan geri dönmüştü sanki. Ve ben sanki onun döneceğini bilir de beklermişim gibi sakin ve makul karşılıyordum kapı çalışını... Aradan o kadar seneler geçmiş ki arkadaşım yaşlanmış ve saçları dökülmüştü. Gözlerinin kenarları kırışmış ve ağır hareket eder olmuştu. Ama aynaya bakıp kendimi bugünkü halimle görünce tamam dedim, Fuat aslında yaşlanmamış, hasta olduğu için böyle görünüyor...



Uyandığımdan beri yüzü gitmiyor gözlerimin önünden. Hayatımı çok fazla kurala bağlayıp kendim dizginlememdendir ki, rüyalarımda bilinçaltım apaçık bir şekilde ortaya çıkar ve ben de film gibi, başka bir hayat gibi uzun uzun rüyalar görürüm. Bu duruma o kadar alıştım ki çoğu zaman rüyamın rüya olduğunu bilir kendimi bile yönlendiririm. Örneğin rüyamda sigara içerken nasilsa rüya diye bir sigara yakmışlığım çoktur. Oysa gerçek hayatta sigaradan arkadaşımızı bizden aldı diye o kadar nefret eden biriyimdir ki...



Bu sebeple rüyamda çokça kez kaybettiğim sevdiklerimi ve onlardan daha da çokça kez hayatta olan ama hayatın bize biribirimizi kaybettirdiği sevdiklerimi görürüm. Rüyamdan uyanır yüzlerini akşama kadar gözlerimin önünde görürüm, rüyamda yaşadığım hisleri akşama kadar içimde titreye titreye yaşarım da elim telefona gidemez bir türlü... Diyorum ya bu tarafta kurallar, edilmiş sözler, ayıplanacak kusurlar vardır onları aramama engel, ama öbür tarafta herşer sınırsızca benimdir.... Aslında bilmem ki onlar da bir gün göçüp gidecekler bu dünyadan, ve ben onları tekrar rüyamda gördüğümde bir telefon uzağımda olamayacaklar, yine de çıkamam kurallarımdan...
Mazi dediğimiz şey ne kadar gerçek değil mi hayatlarımızda? Bu yüzden sevdiklerimizi göremiyor, onlara dokunamıyor, sarılamıyor ve sevdiklerimizi söylemiyoruz gözlerine. Bu yüzdendir bu şarkı takılıyor dilime böyle rüyalardan sonra... Senelerce berababer olsam da, kısacık sürse de doyamadığım ve yarım kalan sevgiler geliyor rüyalarıma...



Incesaz - Mazi Kalbimde Bir Yaradìr.mp3 - ÝnceSaz

Yazacak çok şey var tam bir aydır yazılmayı bekleyen, ve fotoğraftaki gibi paylaşılmayı bekleyen yemekler. Bu portakallı tatlı da benim bir önceki yazımda kıvamını bir türlü tutturamadığımı anlattığım hamurlu tatlılardan biraz olsun tutmuş güzel olanı. Tarif Portakal Ağacı’ndan, bendeki birkaç değişiklik ile şu şekilde;

Malzemeler
5 yumurta
5 türk kahvesi fincanı toz şeker
1 türk kahvesi fincanı sıvıyağ
1 çay bardağı portakal suyu
2 yemek kaşığı rendelenmiş portakal kabuğu
5 türk kahvesi fincanı un
1 paket kabartma tozu
Şerbeti
4 su bardağı toz şeker
3 su bardağı su
4-5 limon damlası
2 yemek kaşığı portakal kabuğu rendesi
1,5 çay bardağı portakal suyu

Hazırlaması
Şerbeti hazırlamak için şeker ve suyu kaynatın, limonu ekleyip koyulaşında şerbeti ocaktan alın ve soğuduktan sonra portakal kabuğu rendesi ile portakal suyunu ekleyin.
Fırın ısısını 180 dereceye getirin.
Daha sonra şeker ve yumurayı iyice çırpın. İçine sıvıyağ, portakal suyu ve rendelenmiş portakal kabuğunu ekleyin. Un ve kabartma tozunu da katıp iyice karıştırın.
Hamuru margarinle yağlanmış ve tabanı biraz unlanmış cam tepsiye boşaltın ve üzeri altın rengi olana kadar pişirin.
Pişince fırından alıp ters çevirerek başka bir tepsiye çıkartın. Kalıp ile şekiller çıkarın ve üzerine soğuk şerbeti gezdirin.

Devamı için tıklayın..