12.09.2011

Airfryer Etkinlikleri-Osmanlı Yemekleri






Geçtiğimiz haftalarda Philips Airfryer'in Osmanlı Yemekleri İftar Sofrasında buluştuk. Daha önceleri de sizlere bu ürünün tanıtımı için yapılan etkinliğe katıldığımdan bahsetmiştim. Etkinlik sonrasında hepimiz Airfryer ile evimizde bir Osmanlı yemeği pişirip tarifini Philips ile paylasmistik. Aynı yemekleri hepbirlikte pişirip yemek için yeni bir etkinliğe katıldık. Bu etkinlik sayesinde ürünün içinden çıkan tarif kitabı dışında pek çok güzel yemeğin de pişirilebileceğini öğrendim.

Ürünü aldığımda sadece yağsız patates kızartırım zannediyordum. Fakat kullanmaya başladığımdan bu yana mutfağımda elim ayağım oldu diyebilirim. Hem de sağlıklı bir şekilde! Geçenerde mücver denedim. Mücver de patates kızartması gibi yemekten her zaman çekindiğim ama tadını da o kadar çok özlediğim bir yemekti. Onlarca tarif denedim daha önceden. Fırında pişirmeye denedim, un miktarını arttırarak muffin kaplarında kek gibi pişirmeyi denedim ama hiçbiri gerçek mücver gibi olmadı. Airfryerde mücveri bilgiğiniz anne tarifi ile hazırlayıp piirdim hem de gram yağ koymadan! Şimdiye kadar yediğim en lezzetli mücverdi.

Ürünü henüz almamış herkese hala aynı hevesle tavsiye ediyorum. Phillips e etkinlikler ve tanıtımları için bir kez daha teşekkür ediyorum.
Devamı için tıklayın..

9.09.2011

Nostalji: Rotring okul kalemlerim



Nasil bir jenarasyon atladik, neler değişti insan hayretler içerisinde izliyor bu yıllarda. Bizlerin annelerimiz ile aramızdaki uçurumun on katindan fazlasini çocuklarımızla yaşıyoruz. Ve onlara ''ben kucukken'' diye anlattiğimiz hikayeler bizim çocukken annelerimizden değil anneannelerimizden hatta ninlerimizden dinlediklerimiz gibi geliyordur eminim. Bu sebeple bugün anlatacaklarim en çok 1987 doğumluları ilgilendirebilir, daha küçükler okurken anlamakta zorluk çekebilirler.

Years, and years ago.. ortaokul yaşına gelene kadar eve girme zamanımız akşam ezanlarıydı. Bu sebeptendir ki yaz olup günlerin uzaması en çok işimize gelen şeydi. Kış vakti sinemaya gitsek akşam beşte, yaz vakti yan bahçedeki arkadaşımıza gitsek akşam sekizde evde olmamız şarttı. Büyüyüp de aradaki tutarsızlığı annelerimize anlattığımızda da herhangi bir tatmin edici cevap alamazdik. Çünkü onların sözleri kanundu, en kötü ''seni ikna etmek zorunda değilim'' derlerdi susardık.

Biraz daha zaman geçince izinlerimiz yatsı ezanını bulmuştu. Yazın saat onbirde eve gelmek iyi hoştu da yine kış olunca izinler akşam yediye dayandığında biraz da ergenliğin verdiği deli dolulukla az isyan etmemiştim anneme. Ama annem nuh diyip peygamber demiyordu, izinler girişler çıkışlar hep beş vakit üzerinden hesaplanıyordu. Öğlen gibi çık, ikinci çayına yetiş, akşam evde ol, yatsıya kalma...

Bize bu durumda yaz vakti saat 11 e kadar dayanan izinerin tadını çıkarmak kaliyordu. Kalıyordu kalmasına da, temmuz sonundan itibaren yine günler kısalıyor, yine izinler yetmemeye başlıyordu. Hele eylul gelip de yazlıktaki son haftamızı geçirirken zaman hiç mi hiç yetmezdi. 8 ay görmeyeceğimiz arkadaşlarımızla geçirilen son günlerde, okulun da açılacak olmasının verdiği huzursuzluk anneyi ikna çabalarına zorlardı bizi.





Geçen yatsı okunurken saate baktim da, içinde onbeş yıl öncesinden kalmış, yumruk gibi oturmuş bir sıkıntı çıktı aniden. Hemen eve dönmek istedim suç işliyor gibi. Kahvemi hızla bitirdim, arabama atladım koşar adım eve geldim. İçimden de ah anne dedim, nasil bir sorumluluk yarattıysan içimde... Her yere en az on dakika erken varmam, saat çalmadan üç dakika önce uyanmam, verdiğim her sözü muhakkak tutmam.. hep senin eserlerin bunlar. Şikayetçi miyim? Tabiki hayır. Ama o gençlik yılları içimde kalmış hep ''beş dakka daha anne noooolursun'' yalvarmaları.

Pazartesi okullar açılıyor. Mini mini birler, çalışkan ikiler hep stres içinde bu günlerde. En güzel çanta, en havalı kalemtraş (tabi hala açılan kalem varsa), en son moda beslenme çantası peşindeler. Bizim bir ronting kalemimiz vardı aynı kalemle liseyi bitirdiğimiz, bir de hep tükenen 0,5 uçlarımız. Ha bir de mis kokan arı maya silgilerimiz. Hala yazılının ortasında ''sıfırbeş ucu olan var mı?'' diye seslenen öğrenci var mı merak ediyorum. Ya da ''yazılı'' diye br kavram kaldi mı?

Çeşit yoktu, her istediğimiz alınmazdı, biz de istememeye alışmıştık. Önüklerimiz kollarımızı öne uzattığımızda dar gelen omuzlar kendisi gösterdiğinde değişirdi. Her pazar kolalanan dantel iğrenç yakalarımız vardı. Bir de erkeklerin bir koşu açıp kaçtığı belimizdeki siyah kurdeleler. Ne yıllardı.. Yine de çok güzeldi.

Bizim evde okul açıldığında hep kek pişerdi. Okuldan gelince her öğlen çeşit çeşit kek olurdu evimizde. Ben de okulların açılmasına yakın kek pişirdim dün. Sanki pazartesi okul açılacakmış gibi kramp saplandı karnıma, geçen seneki ronting kalemimi aradı gözlerim.

Vişneli keklerimiz geçen sene vişne likörü yapıp tanelerini buzlukta sakladığım vişneler ile yaptım. Harika oldular

Malzemeler
3 adet yumurta
1 su bardağı şeker
1/2 su bardağı ayçiçek yağı
1/2 su bardağı vişne suyu
2 su bardağı un
bir paket kabartma tozu
bir tutam tuz
1 kase çekrdekleri çıkarılmış vişne

Hazırlanışı
1-Yumurta ile şekeri kar gibi bembeyaz olana kadar çırpın
2-Ayçiçek yağını ve vişne suyunu da ekleyip çırpmaya devam edin.
3-En son un ve tuz ile kabartma tozunu ekleyin.
4-Vişneleri ekleyip tahta kaşık ile karıştırın.
5-Küçük kalıplar ile yapıyorsanız 180 derecede 20-22 dakika, büyük kalıp ile yapacaksanız 35-40 dakika pişirin.


Devamı için tıklayın..

6.09.2011

Leyla ile Mecnun

Günlerden bir gün Leyla ile Mecnun'un aşkı devrin hükümdarının kulağına gitmiş. Mecnunun Leyla uğruna bunca perişanlığı hükümdarı meraklandırmış. Derhal Leylayı bulun bana getirin demiş. Mecnun bu kadar aşka düştüğüne göre Leyla çok güzel bir kız olmalı diye düşünmüş.

Yardımcıları hemen Leylayı bulup hükümdarın huzuruna çıkarmışlar. Hükümdar bir bakmış ki, Leyla senin benim gibi bir insan. Ne öyle ahım şahım bir güzelliği var, ne de alımı çalımı..

Bu sefer de aşkın sebebini anlamak için Mecnunun emretmiş hemen, bulup getirmişler. Hükümdar sormuş Mecnuna '' Bunca perişanlığın bu kadın için mi, güzel bile değil'' diye.
Mecnun cevap vermiş hükümdara; ''Leyla'yı görebilmek için Mecnun olmak gerekir''





Sonbaharı sevmek için de Zeynep olmak gerekiyor diye düşünüyrum bazen. Hüzün diyorlar, eve dönüş diyorlar, yaprak dökümü diyorlar sevmiyorlar sonbaharı. Oysa bütün yaşananlardan, yorgunluklardan arınma, dinlenme süreci değil midir sonbahar? Evimize yuvamıza dönüyoruz, içimize karışıyoruz biz oluyoruz aslında. Zeynep nasıl olunur , sonbahar nasıl görünür onu bilmem işte. Hep sıradan olmayan, anlamı olan şeylere tutkulandım, peşinden gittim. Öyle büyük şeyler de değiş peşinden gttiklerim. Bayram tatilinde bir kahve makinesi aldim misal. Sabah kahvaltısından sonra bir espresso yapmıyor muyum, kokusu ömre bedel. Bütün evi sarıyor, gözümü kapatıp kokluyorum, sakinliğime şükrediyorum.



İki gündür bir serinlik var İstanbulda. Güneş bulutların arasından bir görünüyor bir kayboluyor. Üzerimde hırkama inat pencereleri de kapatmıyorm, evin içinde nasil bir serinlik, nasil bir temizlik duygusu anlatmaya kelimeler yetersiz kalır.

Sabah pencereden bir patlıcan kızartma kokusu geldi. Hayaller, yemekler hala yazda, yaz yemeklerinde. ama ben bu seninliği bulunca kışın çokça yapıp yazın rafa kaldırdığım ekmek tariflerimle özlem giderdim. Nicedir denemek istediğim minik fransız ekmekleri vardı. Bu hafta spor yok, temizlik yok, ütü yok, arayan yok, gelen yok, zaman çok. Sabahtan giriştim mayalamaya. Nasıl güzel oldular, çıkar çıkmaz iki tanesini reçelle götürdüm bile.

Herkes evine, normale dönüyor. Biraz fazla trafik, biraz fazla kalabalık var biliyorum. Saatleri de geri alırlar, bir depresif eder insanı. Okullar, ödevler, projeler, soğuklar çok tatsız geliyor anlatırken. Yine de tadını çıkarın, sahip olduğunuz herşey için.

Tarifi 40 fırın ekmek sitesinden aldım, üzerinde biraz değişiklik yaptım.

Minik Fransız Ekmekleri

Mayası için
1,5 su bardağı beyaz un
1 paket kuru maya
1 su bardağı ılık su

Hamuru için
1 su bardağı hazırlamış olduğunuz maya
2,5 su bardağı un
1 tatlı kaşığınsan az tuz
1 tatlı kaşığı toz şeker
1 paket maya
1/2 su bardağı su
4 çorba kaşığı zeytinyağ
4 çorba kaşığı süt



Hazırlanışı

Mayayı yapmak için un, kuru maya ve suyu karıştırın. Üzerini strech ile örtün. Ilık bir yerde 2 saat mayalanıp kabarmasını bekleyin. (Ben fırının yoğurt yapma programında beklettim)
2 saat sonra ekmek hamuru için kuru bütün malzemeleri karıştırıp yoğurun.
Ardından yine 1 saatlik mayalanmaya bırakın
Mayalandıktan sonra hamuru un serili tezgahınıza alıp rulo şekline getirin.
Eşit büyüklükte parçalar kesin ve her bir parçayı elinize un alıp yuvarlayarak tepsiye dizin.
Tepsideyken de 30 dakika mayalandırın
200 derece fırında 20-22 dakika pişirin. Pişirirken de kabuğunun sert olmaması için ısıya dayanıklı kuçuk bir kaseye su koyup bu kaseyi fırının içine yerleştirin.


Devamı için tıklayın..

4.09.2011

Yüzyılın Aşkları

Akşamdan bu yana MFÖ dinliyorum. Sonbaharın ilk günlerinde Mazhar'ın buğulu sesi çok iyi geliyor: Korkunçtur yalnızlığımız, bir oyun oynanır oyalanırız...

Dün bir kitap aldım kitapçıdan. Can Dündar'dan Yüzyılın Aşkları.. Açıkcası bu kitabın varlığından bile habersizdim, Bedri Rahmi Eyüpoğlu ile ilgili birşeyler araşırırken rastladım geçen hafta, hemen okunacakların arasına not aldım, ilk kitapçı ziyaretimde de hemen buluverdim.

Kitap geçtiğimiz yüzyıla damgasını vurmuş aşkları belgeler ve fotoğraflar ile hem tanıkların alıntılarından, hem de Can Dündar'in görüşü ile hikaye tadında anlatıyor. Elime aldığımda beğeneceğimi biliyordum da, bir akşamda bitereceğimi düşünmemiştim. İzlediğiniz bir fimde son sahne gelir ve film hiç bitsin istemezsiniz ya, bu kitap da öyle geldi bana. Okudum bitti, kitaplığıma kaldırmaya elim gitmedi, hala başucumda duruyor.

En çok Selahattin Pınar ile Afife Jale'nin öyküsünden etkilendim, ''Nereden sevdim o zalim kadını'' şarkısının öyküsünden mi bilinmez, karşılaştığım herkese anlatıyorum.

Bu yaz çok okumalı geçti. Hiç bir yaz mevsiminde sağlayamadığım dinginliği, ve kendimle kalma lüksünü sonunda kana kana yaşadım. Okudum, yazdım, dinledim. ama yine de sonbaharı özledim. Balkonun camını açtığımda hırka giymeyi, gece uyurken yorgana sarılmayı, buzlu kahveden sıcak kahveye geçmeyi ve kahve içerken Fred Astaire dinlemeyi..

Uzun, ve doyumsuz bir bahar var önümde. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki, zamanı durdursam hep sonbaharda kalsam istiyorum. Sırada okunacak çok şey var.
Devamı için tıklayın..