19.04.2007

Yaz Uykuları



Babam ve Oğlum filminde en çok Fikret Kuşkan’n oğlu ile birlikte baba evine döndüğü zaman bahçede evdekileri beklerken üzerinde uyuyakaldığı divan beni etkilemişti. Tren ile yapılan uzunca bir seyahatin ardından eve kadar süren yürüyüş ve akşamdan biriken uykusuzluk sonucunda en tatlı şey gündüz uykusudur herhalde. Hele ki bir yaz günü sıcağında, tam da öğle vakti gölgede kalmış bir divanda, hafif hafif esen rüzgârla uyumak insanın başına kaç kez gelebilir ki? Açıkta uyumanın verdiği ürperme hissi, yorgunluğun verdiği terleme ile birleşir ve uyanır uyanmaz alınan taze çimen kokusu insanın karnını nasıl da acıktır.

Temiz havada öğlen uykusu en çok da yaz tatillerinde yaşadığım bir şeydi. Şimdilerde yarısı yolda yarısı eşya yerleştirip toplamakla geçen kısa yaz tatillerinde eğlenmek ile dinlenmek arasındaki kararsızlıkla su gibi geçen günlere uzun öğleden sonrası uykuları sığdıramıyorum. Eğer hafta sonu şanslıysam ve etrafta gürültü yoksa ve ben hamakta kitap okuyacak kadar bol bir vakit bulabildiysem hemen gözümü kapatıp bu yazdıklarımı düşünüp güzel bir uyku çekmeye çalışırım. Ama elimdeki kitabın ‘’Denizler altında 20.000 fersah’’ olduğu, heyecandan nefes alamayarak okusam da, ara verip uykuya daldığım çimen kokulu divan kadar güzel olamaz hiçbiri. Ben şimdi bir tatil günü uyuyakaldığımda evde yapılacak işlerin ya da güzel havada gidilesi yerlerin birçoğunu atlamış da sadece ‘’uyumuş’’ olduğum için kendime kızıyorum. Bir öğleden sonrası uykusunun huzurdan kızgınlığa dönüşebildiği şu koca hayatta nereden nereye geldiğimizi, koşuşturmacanın geniş olan hatta bitmeyen 24 saati nasıl da kısalttığını şaşkınlıkla izliyorum bazen.

Eylül ayı olduğunu kuvvetlenen lodosun dalgaları eskiden şezlong koyduğumuz yerlere kadar getirdiğinden anlayan takvimsiz yaşamlarımız, Eylül olduğunda çok çabuk geçen ve yine ertelenen biz yaz planlarının doldurduğu ajandalarımızı çoğalttıkça çoğalttı. ‘’Yetmiyor’’ dediğimiz 24 saat, yarın olduğunda daha bir kısalıyor sanki. Her ilkbahar, bu yaz dolu dolu yaşayacağım planlarım içim zemin hazırlıyor, ama ben bu aralar sadece uymak, uyanık kaldığım zamanlarda da yemek yapıp, öyküsü ile birlikte yayınlamak istiyorum. Hayaller küçülünce gerçekleşmesi daha mı inandırıcı gelir?

Malzemeler;

2 Adet tavukgöğsü
1 tatlı kaşığı kekik
2 tatlı kaşığı bezelye
2 tatlı kaşığı rendelenmiş kaşar peyniri
2 tatlı kaşığı zeytinyağı
Tuz

Hazırlanışı;

1-Fırın ısısını 220 dereceye getirin
2-Tavukgöğüslerini keskin bir bıçak yardımı ile dikkatlice 2’ye ayırın ama tam bitiş noktasını kesmeyin, yani bir dilim tavukgöğsü 2 ye katlanmış da biz açıyormuşuz gibi tek ama büyük bir dilim tavukgöğsü olsun.
3-Elde ettiğimiz 2 parça tavuğa da sırası ile 1’er tatlı kaşığı tuz, zeytinyağı ve kekik sürün.
4-Soslanmış tavukların her birinin ortasına kaşar peyniri ve bezelye koyup rulo halde sarın.
5-Tavukların ortasına ve açık kalan kenarlarına malzemelerin taşmaması için eliniz yardımı ile kapatıp kürdan batırın.
6-Rulo halde sarılmış ve kürdan ile kapatılmış tavukları yağlı kağıda sarıp fırın tepsisine yerleştirin.
7-Tavukları 220 derecede önce 30 dakika, sonra kağıtlarını çıkarı üzerlerinin kızarması için 5-7 dakika daha pişirin.
8-Fırından çıkan tavukları 5 dakika kadar dinlendirdikten sonra dilimleyerek servis edin.

(Not: Ben buharda pişmiş kabak ve brokoli ile servis etti pek yakıştı, ama yanına sebzeli pilav ve patates püresinin daha çok yakışacağı da aşikâr)

18 yorum:

Adsız dedi ki...

Ne kadar güzel bir anlatımın var, içimi yumuşattı:) Okuyan herkes sanırım birşeyler hatırladı kendi geçmişinden, çocukluğundan. Bana öyle oldu..
kalemine, yüreğine, eline sağlık.
Sevgiler
ipek

Adsız dedi ki...

Ben işte bu yüzden o "İçimden Gelenler" yazısını yazdım bloguma. Senin bu içten, herkesin en az bir cümlesine takılıp kalacağı yazılarını daha çok kişi okusun ve de paylaşsın istedim. Çok sevdiğim arkadaşım İpek'in içini yumuşattığı gibi bana da huzur ve sakinlik verdi anlattıkların ve de düşündürdü.

Tavuklu tarifin, önce fotoğrafıyla fethediyor insanı...mutlaka deneyeceğim bir tarif bu. Ellerine sağlık Papatyacığım.

Adsız dedi ki...

Papatya,
Dün sayafana girmeye çalışıpta giremeyince bu güzel,insanın okudukça okuyası gelen yazılarını bir daha göremeyeceğim diye o kadar korktum ki... Neyse ki sorun düzelmiş görünüyor. :))
Tarifi en kısa sürede denemek isterim çok güzele benziyor. anlatımına ise diyecek söz bulamıyorum yine.
Sevgilerimle,

Adsız dedi ki...

okurken kendimi kızgın güneşin etkisiyle denizde serinleyip eve dönmüş, buz gibi bir karpuzu yedikten sonra hamakta kıvrılmış olduğumu hayal ettim bir anda....

Adsız dedi ki...

İpekciğim,

Herkesin içinde koşuşturmacadan unutulmuş uykusu gelmiş çocuklar var ya, ben işte onları hatırlatıp huzur vermek istiyorum, sen de birsürü şey buldun aynı yerden ne güzel çok sevindim,

Defneciğim,

Senin yorumların da bana aynı sakinlik ve huzuru veriyor inan,hem sen olmasan ben bu kadar küçük çocuğa nasıl ulaşırdım?

Tarif hem çok pratik ve şık, hem de çok sağlıklı, ben bir dahakine içine havuç da koymayı planlıyorum rengarenk olsun enerji versin diye:)

Adsız dedi ki...

Burçinciğim,

Dünkü sorunun ana nedeni bendim:) Çok yoğun ve kaygılı bir gün, yanlış şeyler yaptırmış bana, yoksa vallahi burdayım yazdıkça da yazıyorum hala:)

Sevgili mutfak robotu;

Ah ne güzel anlattın o karpuzu, bir koca dilimi damlama kaygısı olamadan ısıra ısıra yeşek de üstümüz başımız su gibi olsa ne iyi olur:))

Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Papatyacım yazın içime ılık ılık sevinçlerin akmasına neden oldu; ne kadar güzel, ne kadar içten yazmışsın, kelimelerine sağlık...
Tavuk yemeğine diğecek laf yok zaten, hafifliğiyle benim gönlümü çoktan fethetti bile. Ellerine sağlık canım.
Sevgiler, öpücükler:).
aslı

Adsız dedi ki...

Taptaze bir esintiyle uyumak gibisi yoktur gercekten de. Sonra oglen yemegi icin uyanip, soyle bir gerindikten sonra yenen bir tavuk yemeginin de tadina doyum olmaz herhalde.

Adsız dedi ki...

Asliciğim,

Sağol canim ben de seni öpüyorum:))

Açalyacığım,

Serin esintiyle uyandıktan ve tavuk yedikten sonra üstüne de kocaman bir şeftali isterim ben buzz gibi:))

Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Merhaba Papatya hanım,
Ellerinize sağlık.Çok güzel görünüyor.Sunum da tarif de harika.Ben de beklerim.Sevgiler

Adsız dedi ki...

papatyacigim,
ben her zaman senin yazilarinda kendimi buluyorum ve gözümün önünde neler neler canlaniyor.
ayrica ellerine saglik güzel insan.
sevgiler,
canan

Adsız dedi ki...

Canım anlatımına bayıldım...tarifine gelince tam benlik...ellerine sağlık...

Adsız dedi ki...

Cananciğim,

Senin bu güzel sözlerine sağlık!

Adsız dedi ki...

Sevgili Hülya, sevgili Leziz,

Hoşgeldiniz, güzel yorumlarınız için teşekkür ederim,

Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Sevgili Papatya,
ilk gördüm bloğunu ve çarpıldım. İlk olarak papatyayı çok severim sevmenin ötesinde hayatın tadını bulurum güzel yapraklarında ve kokusunda. ikincisi yazılarına bayıldım. Hayalini anlatabilen kaç insan vardır ki ve de hayal kurabilen.. Yemekler ise bence güzel ve de iddialı mütavazi olsan bile. İzninle linklerime eklemek istiyorum bloğunu. umarım paylaşacak çok şeyimiz vardır.

Adsız dedi ki...

Sevgili Sedamavisi hoşgeldin,

İçten sileklerin ve yorumun için teşekkür ederim iyi ki geldin, ben de hemen şimdi sana ziyarete geliyorum tanışmak için:)

Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Ne güzel anlatmışsın canım,tarif ve fotoğraf ta çok hoş...Ellerine sağlık....Selam ve sevgilerimle....

Adsız dedi ki...

Sevgili Serinmavi teşekkür ederim:))

Sevgiler,