3.02.2007

Canım tatlı çektiğinde...



Atıştırmak için alelacele hazırlanan kahvalti sofrasından,özenle hazırlanmış misafir sofrasına kadar her yemeğin bir öyküsü var bence. Hatta bazen hazırlamadan direk satın alınıp tüketilen şeylerin bile fazlaca öyküleri olabiliyor. Ben de bu hafta kültürümüzün bir parçası olan kuruyemişçiye uğrayıp çocukluğumuza ait küçük tatlı şeyler aldım. Kapı önünde kavrulan leblebilerin kokusunun ilk ulaştığı yer olan bir apartmanın 1. katında doğdum ben. Bu yüzden hepimizin sokaktan ''Anneeee, para at!'' seslenişleri bana ıvır zıvıra dönüşen madeni paralaı hatırlatıyor. Hafta işi iş çıkışı Levent Çarşıda yürürken mendil almak için girdiğim kuruyemişçide gördüğüm bu erik pestili de beni direk o günlere götürdü. Şimdilerde çoğu insanın unuttuğu hatta birçok çocuğun bilmediği pestiller, bizim zamanımızda aburcubur isteklerimize karşılık annemin alıp elimize tutuşturduğu şekerli meyvelerdi ve çok hoşumuza giderdi.Aradan geçen zamanda hazır ve hızlı tüketilen yiyeceklerin hayatımıza birden bire girişi ile pestil, kuru kayısı ve kuru vişne gibi yemişler unutulsa da yeni yeni beslenme uzamanlarımızın hayatlarımıza giriş ile hatırlanır oldu.

Ben de sağlıklı beslenme adına şu günlerde canım tatlı çektiğinde, ya da midemin kazındığı ara öğünlerde bol bol vişne kurusu tüketiyorum. Metabolizmayı hızlandırması, boşaltım sistemine yararları, selülit önleyici olması ve ihtiva ettiği meyvenin yararları ile birlikte hepimizin sofrasında bulunması gerektiğine inanıyorum. Yakın zamanda da kuru meyvelerin kaynatılarak yapıldığı hoşaflardan deneyeceğim.

Hiç yorum yok: