Zaman olarak üniversite 2. sınıftayım ama dostlugumuz bir 10 sene daha gerilere 90-92 senesine kadar gidiyor onunla. Bütün gençler için o kadar tehlikeli ki o yaşlar, evdekiler, okuldakiler kimse sizi anlamaz ya o yaşlarda beni de bir tek o anlıyor sanki. Ben ağlıyorum dinliyor beni, üstelik yarın kimseye anlatmayacak biliyom. Yazıyorum, postalıyorum alıp okuyor cevap yazıyor bana hem de her satırını anlayıp sindirdikten sonra. Bazen birbirimizde kalıp sabahlara kadar sigara ve içki içip kız sohbetleri yapıyoruz ama çoğunlukla yanyana okuyor yazıyor ve yine okuyoruz. Her sayfasına bir şiir bir de resim yapıştırdığımız bordo kaplı şiir defterlerimiz var defterler 93 senesinin ajandası üstelik. Radyoda Melon Şapka çalıyor keşke hep o anda kalabilsek diye düşünüyorum ve farkediyorum ki geçen seneler düşüncelerimden hiçbirşeyi değiştirmemiş! Bir diğer elimizde de 1968 senesine ait annelerimizin şiir defterleri. Mis gibi kağıt kokan, dolma kalemle yazlmış Ahmet Sıtkı Tarancı şiirlerini annelerimizin elinden okuyoruz. Onun defteri bende duruyor bazen, benimkisi de onda. Sonra yine bir araya gelip okuyoruz. Dilimizde de hep aynı türkü:’’Bir de cana can katan o sevdan olmasa...’’
Sonra biz İstanbul’un bir ucuna taşındık sonra, o da diğer ucuna. Mektuplar devam etti bir süre, sonra onlar da ekleniverdiler yalnızlıklarımızın yanına. Hayat bu yazdıklarımızdan çok daha çekilip gidilesi şeyler yaşattı bize eminim. Ağladık yazdık ikimiz de her gece. O bir yerde ben bir yerde, şu an bile ayrı ayrı iki gecede.
Hayat devam ediyor bazen hızlı bazen çok yavaş. Bazense içimde kendime bile tarif edemediğim sıkıntılar oluyor, adı yok şekli yok sanki. Ben öyle zamanlarda sarı kağıtlar alıp yazmak, sayfalarca yazmak özenle katlamak ve zarfa koymak istiyorum. Ertesi sabah İstanbul’da bir kış sabahına uyanmak, çok sevdiğim mevsimin duru kokusunu içime çeke çeke bir postaneye yürümek istiyorum. İçeri girdiğimde insan kalabalığının sıcaklığı ile eldivenlerimi çıkarsam elimden ağır adımlarla yürüsem gişeye doğru. Belki 10 sene sonra hatırlanabilir mi bu mektup diye düşünerek çıksam o postaneden üzerinde 2008 tarih yazan zarfım artık elimde olmadan.
İşte arkadaşımın bahsettiğim sarı kağıtlar ile gönderdiği mektubunda müjdelediği şiiri;
Uçurumun ucundayım
Gözlerinin gözlerime değdiği
Bir adım daha atsam
Gülümseyişlerin dökülecek denize sepetimden
Biri çağırdı
Uzakta
Bense ucundayım
Vakit henüz erken
Kimse maviyi bir daha boyamadı ve griyi
Henüz erken
Mutluluğun heykelcikleri
İşte onlara sarılır atlarım
Ellerini uzatmaya karar verdiğinde
Kalbime sapladığın bıçakların hasretiyle sevgili ederim yokluğunu
Bu kadar çirkin
Bu kadar çirkin
Beni şimdi öldürme
Bir adım geriye izin ver
Ucundayım
Ben hissettiğin yerde
Affetme
Düşlerini yaşattığın
Bakma bana öyle
Düşlerine it beni
Bir adım daha attım
ŞİMDİ
Arkadaşım, hala bu şiiri hatırlıyor mu acaba? Hala bu kadar içten dizeler yazıyor mu? Benim bugünlerde yazıklarımı paylaşacak eski dostlara ihtiyacım var.Acaba hala beni anlar mı? Şu an dinlediğim hüzzam makamındaki güzelim şarkının sözlerini Ayhan İlter yazmış, bir dilim kavun, bir kadeh de rakı olsa bu şarkıyla ne güzel olurdu...
Pişman olur da bir gün
Dönersen bana geri
Gönül kapım açıktır
Çalmadan gir içeri
Sana sevgiler sonsuz
Henüz geçmedi zaman
Gönül kapım açıktır
Çalmadan gir içeri
Dostsuz, yazısız bir Cumartesi günü eşim çalışıyorken, dışarıdaki fırtınanın içimdeki fırtınaya katılmasını engellemenin tek yoluydu bir tas çorba. Ve benim ellerim, ve benim bedenim ısındığı için kaçıverdim fırtınadan alıp beni bilmediğim denizlere götürmesin diye.
Malzemeler
1,5 litre tavuk suyu
1 adet patates
1 adet soğan
1 adet kırmızı biber
1 tatlı kaşığı tereyağ
2 yemek kaşığı un
1 tatlı kaşığı kekik
Tuz
Hazırlanışı
1-Tavuk suyunun içine 4 e böldüğünüz patates ve soğanı ekleyerek patatesler yumuşayıncaya kadar kaynatın.
2-Patatesler yumuşadıktan sonra içinden soğanları bir kevgir yardımı ile alın ve patatesler ile birlikte çorbayı rondodan geçirin.
3-Başka bir tencerede yağ ile unu kavurun ve kekiği ekleyin.
4-Üzerine rondodan geçirdiğiniz çorbayı ekleyip karıştırın.
5-En son robotta çok ince doğradığınız kırmızı biber ardınan tuzu ekleyin ve 15 dakika kaynatın.
3 yorum:
Zeynep'ciğim,
İyi okumalar. Benim de almak istediğim kitaplar var, bakacağım onlara!
çok hoş bir blog zevkle okuyorum
çok hoş bir blog zevkle okuyorum
Yorum Gönder