10.11.2008

Benim Dünyam

Sınırlarını çok keskin bir şekilde çizdiğim dünyam, bu dünyamın da şartları vardır elbet herkes gibi. Ne yaşarsam yaşayım, mesela günüm ne kadar kötü geçerse geçsin arşivimden bir şarkı canlandırıverir beni. Kendimce nerelere gider gelir rahatlarım o şarkıyla. Bazen canım insan ister kalabalık alışveriş merkezleri, bazense o vazgeçemediğim denizim. Bazen de kapağındaki yazı fontundan içindeki edebiyata kadar bana ait olan bir kitap. Rengi bana ait mutfağım, mutfağımda bana ait tart kalıbım, kalıbımın dinlendiren gri rengine bile bakıp dinlenebilir rahatlayabilirim yeter ki bana ait olsun.

Mesela çalışırken bile çok sıkıldım, sinirlendim ya da bunaldım diyelim, bazen Goran Bregoviç, bazen Morrissey dinlerim ruh halime gore. La vie en rose’u bazen de o ruhumun yarısından çalıverilen Edith Piaf dan bazen daha uzaklardan Louis Amstrong’dan. Üç dakika beş dakika kendimle başbaşa kaldığımda bütüm gücümü toparlayabilirim hayata karşı. Sabah bile kalktığımda yüzümü yıkamaya giderken önce radyoyu açarım. Şansıma çıkan Joy şarkısında akşamdan doldurduğum su ısıtıcımın düğmesine basarken dalar giderim kendime, dünyama. Çayım öyle sıradan bir kavanozda duramaz benim, bir yanıyla beni anlatması gerekir. Tabağım, çatalım, ekmeğimin dolabımda durduğu yer bile bana özel, benim dünyamdan olmalı. Biryere kalmaya giderken bile bir çanta eşya götürürüm kitap fotoğraf ne bileyim hiç bulamadım bir oyuncağım. Anneme bile gidince üçüncü gün kendi kendime huzursuzlanmaya başlarım evim evim diye. Haftada 5 gün çalışıp Cumartesi sokaklarda gezip Pazar misaifr kabul edemem mesela ben ille bir günüm bana kalacak.Ben en sevdiğim filmi takıp bir rahatlayacağım mesela. Arka arkaya üç bölüm Friends izleyip gülüp stresimi atacağım. Kendi kendime konuşmadan dünyamı yaşayacağım ben ne zorum diyorum bazen kendime.


Akşam eve gelince de öyle yemeğimi yiyeyim televizyonu da düğmesine basayım diyenlerden değimdir. Çoğu insan mesela sıradan bir hafta içi akşamında beni dolabımdaki eşyaları katlayıp düzeltiyorum sanır, oysa ben ya çalan müzike ruhumu dinlendiriyorumdur ya da temizlikçinin istemeden müdahele ettiği özel alanımı yine kendim haline dönüştürmeye çalışıyorumdur. Bu yüzden bütün insanlar beni düzen budalası, simetri hastası falan sanırlar, oysa Zeynepleştirmeye çalışıyorum sadece hayatı...


Fakat son günlerde bunların hiçbirini yapmaz, deyim yerinde ise ot gibi yaşar oldum. İçimden bana ait birşey gelmiyor hiç. Örneğin gece 12 ye kadar ofiste çalışıyorum ama yorulmuyorum, çalışmayıp eve geldiğimde de saat 10 da uyuyuveriyorum. Sanki birileri bana ait birşeyler yapmamı engellemeye çalışıyormuş gibi. Her akşam uykumda bağırır olmuşum oysa sabah kalktığımda hatırladığm rüyalarım o kadar sıradan ki. Hani kahve içesim bile yok diyeceğim demekten korkuyorum. Cebimde fotoğraf makinem sahaflardan mercana kadar kapalı çarşı gezdim de tek kare fotoğraf bile çekmedim, bu durumdan korkuverdim.


Yoğunluktur, yorgunluktur geçicidir diyorum kendi kendime de bana bir haller oluyor hayırlısı..


Portakal Reçeli


Malzemeler


1 kg portakal

4 su bardağı şeker

½ su baedağı su

½ limonun suyu


Hazırlanışı

1-Portakalları dilimlemeden tencereye koyup üzerine geçecek kadar su koyup ocağın altını yakın. Su kaynayınca 2 dakika kaynatıp suyu boşaltıp yenisini koyun.

2-Bu işlemi portakalların acısı çıkana kadar tam 4 kez tekrarlayın.

3-En son portakalları soğuk suda 5 dakika bekletin ve dilediğiniz şekilde dilimleyin.

4-Tencereye koyup üzerine ½ su bardağı su ve şekeri ekleyip kapağını kapatıp suyunu salmasını bekleyin.

5-Ocağın altını yakıp reçel kıvamına gelene kadar kaynatın. (Benimkisi yaklaşık 45-50 dakika sürdü)

6-En son limon suyunu ekleyip bir iki taşım daha kaynatıp altını kapatın.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Ah Papatyam ah bilmez miyim bu halleri..Ama içini rahatlatayım geçici dönemler bunlar.
Ben mesela evliliğe alışmak için hayli zaman geçirdim (hala da bu yeni hayata yüzde yüz alıştım denemez ya). Eskiden gece 2'lere kadar oturur, yazar çizer, müzik dinler, sabah 6 buçuk dedi mi kalkar işe gider, yorgunluk nedir bilmezdim. Şimdi o uykusuz, gece kuşundan eser kalmadı; en büyük zevkim biraz daha uyumak:)..
İnsanlar içlerinde dönemler geçiriyor böyle; zevk aldığı şeyleri yapamaz, eski yaptıklarından tat alamaz hale gelebiliyorlar..Ama dedim ya geçici, her mevsim gibi bu da geçici, bu da içimizin bir mevsimi.
Sonra kendileştirdiğimiz hayatımızda, zevk alarak yaptığımız şeyler için tekrar hevesimiz gelecek, bu aktivitelere yenileri eklenecek. İşte hayat bu devinimleri ile renkli, bu yüzden yaşanılır...
Portakal reçeli çok güzel görünüyor, cam gibi. Reçel yapmayı çok seviyorum ben. Bu haftasonu üşengeçlik rüzgarlarıma kapılmayıp yapıversem ben de:)..
Ellerine sağlık canım, güzel haftasonları:)..
aslı

Adsız dedi ki...

Hah bak sabak konuştuğumuz muhabbet gibi sınır olayı ama müzikle geçmez benim siniri şekerim. Neyse seni dinleyelim bu kez. Ben de dayanamadım döşedim az evvel bir yazı.Birde incir reçeli ve bal dışında yemem ben tarif varmı İncir reçelinin canım.

Adsız dedi ki...

Aslıcıgım,
Ben de zor alismistim evlilige haklısın, zaten bir insandan apayrı bir evde apayrı bir insanla beraber yaşamaya baslamasına hemen alismasını beklemek dogru değil, evlendiğim zaman birsürü taş havaya kalkmıs ve ben onları topluyormusum gibi hissetmistim ilkten, neyseki zamanla kendi kendilerine oturdu o taşlar:)
Ben ilk kez reçel yaptım, senin tarifleri denemeyi istiyorum,
Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Sevgili Caftwoman,
Senin sinir müzikle geçebilecek gibi değil ama şekerim:)

Ben ilk kez reçel yaptım canım, ama garantili incir receli tarifini Aslı'dan alabilirsin bak linkini veriyorum,

http://www.kristalkelebek.com/?p=123

Adsız dedi ki...

Zeynepcim bir şey sormak istiyorum reçelle ilgili. dediğin gibi portakal kabuğunun bir acısı vardır. 4 kez kaynatma işleminden önce portakalların kabuğunu çok olmamak kaydıyla rendeden geçirmemize gerek var mı?

Adsız dedi ki...

Sevgili Rosewell,
Ben portakal reçelini acı acı sevdiğim için bu işlemi yapmadım, fakat rendenin ince tarafı ile etli kısma gelmeyecek kadar rendeleyebilirsin tabiki.