
Benim gibi kışı, soğuğu, karanlık gökyüzünü sevenler için çook uzun, çok keyifli günler başlıyor. Yazı sevenler ise kışı sevenleri bir türlü anlayamıyor, bu soğukta lahana gibi kat kat giyinmenin, üşümenin, yağıştan soğuktan kısıtlı kalmanın nesini seviyorsunuz diyorlar. Biz aslında yazı da seviyoruz da, kıştan nefret etmiyor, tadını çıkarmasını biliyoruz aslında. Yoksa temmuz ortasında İstanbulda, denizin üstünde bir iskelede buz gibi rakı içerken ürperen omuzlarımıza bir incecik şal örtmenin nesini sevmeyelim. Özetle kışı seven insanların daha pozitif olduklarını düşünüyorum. Hava soğudu diye şikayet etmiyor, gidip bir tarçınlı zencefilli çay demleyip en sevdiğimiz eldivenleri yukarki raflardan aşağı indiriyoruz o kadar..
Gelelim bizim eve neden sonbaharın geç geldiğine. 10 günü aşkın bir süredir hasta br vaziyette evde yatıyorum. Tek aktivitem film izlemek ve kitap okumak. Yani ben en son dışarı çıktığımda manavda kocaman Bursa şeftalileri vardı diyim siz anlayın. Bugün battaniyemin altından blogları gezinirken yazıma eklediğim fotoğrafa Pembe Yastık blogunda rastladım aşık oldum. Bana daha dün gece şakır şakır yağmur yağdığını, dışarısının buz gibi olduğunu, hatta az daha hasta yatarsam yılbaşı ağacımı kurmak için kalkmam gerekeciğini hatırlattı. Hemen giyinip mavana gittim. Nar, mandalina, elma ve patates aldım. Eve gelir gelmez kaloriferleri yaktım, digiturk kanak 429 u açtım (şiddetle tavsiye ederim). Mini mini elbiselerimi yukarı kaldırdım, siyah herşeyimi aşağı indirdim. Airfryerde kocaman bir tabak masum patates kızartması yaptım. Kocam da kapıyı çaldı mı müthiş bir sonbahar haftasonu başladı demektir.
Not: İnat etmeyin, kaldırın yazlıklarınızı. Sizlanmaktan da vazgecin. Her mevsimin keyfini çıkarın
Devamı için tıklayın..