24.09.2012

Henüz vakit varken

Şimdi bizi uzun bir kış bekliyor. Değişik bir kış. Yıllardır alışkanlığa dönüşmüş bir çok şeyden uzak, yeninin hayatımdaki anlami kadar da el değmemiş.
Poyraz doğduğunda birçok blogcu anne gibi ben de bir blog tutmayı düşündüm onun adına. Ama sonra o kadar negatif şeyler yaşadığımı farkettim ki, bunları günün birinde oğlumun okumasini istemedim. Kızım olaydı belki, çünkü o da günün birinde doğurur beni anlardı. Ama bir erkeğe bunları anlatmanın çok zor hatta yeriz olduğunu farkettim.
Herkes mi güzel yaşadı bu ilk günleri bir tek ben mi zor yaşadım, ya da herkes zor yaşıyor da anlatmıyor mu çok düşündüm. Doğumdan evvel hep annelerin doğum sonrası günlüklerini okumuştum. ''İki kişiydik, üç kişi olduk, mutluluğumuza mutluluk katildi,hayat şimdi başladı''

Çok mu şartladım acaba kendimi? Mutluluktan deliricem falan mi sandim? Evet 6 yillik zorunlu bekleyişten sonra en çok istediğim şey olmuştu. Evet böyle bir sevgi yoktu, daha önce kimseyi bu kadar çok sevmemiştim. Evet onun bir gülüşü için saatlerce başında bekliyordum. Ama ya ben? Açıkça söylemek gerekirse mutlu falan değildim. Herkes bu kadar kolay mı vazgeçiyor kendinden? Saç baş bir yerde, akşama kadar üzerimden çıkmayan gecelik, toplanmayan yatak, peynir ekmek kola üçlüsü, okijene en fazla yakın olabildiğim tek yer olan balkonda geçen saatler, neden ağladığını bilmediğim minik bir insan, olmayan sütüm, bitmeyen alerji, sarılık, sönmüş bir balon gibi bana bakan karnım.


Tüm bu fizikel değişimlerin yanında tutamadığım kalemim, okumayadiğim kitabım, içemediğim içkim, dinleyemediğim müziğim? Bütün bunların arasinda nasil mutlu olunur allah aşkına?

Mutlu olanların ya evde üç tane bakıcıları var, ya da evlerine gelen giden bitmiyor. Oysa ben Poyrazın uyuduğu şu dakikalarda daha kahvemi bilme içememişken toplanacak yatak, yerleştirilecek bulaşıklar, yıkanacak surat ve aç karnımı bir kenara bıraktım, sadece şu iki satırı yazabilmek için. Bitirene kadar uyanmazsa ne ala...

Tüm bunların yanında uyanır, yanına uzanırım dönüp yanaklarımı tutar ve bana kahkaha atar, evet bundan büyük mutluluk yok ama ben Zeynebi özledim! Hem de çok özledim

Üç gün olsun kaçmam lazım. Kendimi bulmaya, ben olmaya, gökyüzüne uzun uzun bakmaya, kahvemi son yudumuma kadar içmeye... Paris yanıp yıkılmadan!



HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM
Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.

Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.

Yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada Luvur
aydınlanmış ışıklarla
aydınlanmış bizim için
billur sarayımız...
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
Karşıda karanlığa giren kanal.
Bir şat geçiyor,
selamlıyalım gülüm,
geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.
Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?
Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
Parisliler, Parisliler,
Paris yanıp yıkılmasın...

NAZIM HİKMET

11 yorum:

bir kum tanesi dedi ki...

ne kadar duygulandım anlatamam.Bende aynı şeyleri yaşadım halada kendime gelebilmiş değilim.O yılların psikolojisini üstünden atmak çoook uzun yıllarını alıyor maalesef.Aynı şeyleri daha beterlerini yaşadım.Ama en çok neye pişmanım biliyormusun;Oğlumun bebekliğini onu çok sevip mutlu olduğumu hiç hatırlamıyorum.Hep sıkıntı hep gerginlik.Bunlarda geçicek diyebiliyorum sana sadece.sevgiler.

gezicini dedi ki...

hepimiz aynı yollardan geçtik, kimimiz daha kolay kimimiz daha zor yollardan. mutlu olmak, şükretmek lazım. hepsi geçer gider.
sevgiler
gorki

Adsız dedi ki...

merhabalar,
inanın ben de kendime şaşardım, ne memnuniyetsiz insanmışım, millet ne kadar mutlu, ben neden değilim diye. açıkçası bebeğime alışmam ve gerçekten çok seviyorum demem aylar sürdü. hayatımızın alt üst olduğunu, eşimle arama girdiğini hissediyordum. yıkanamıyor, evi temizleyemiyor, yemek yapamıyordum, insanlıktan çıkmıştım:) benim oğlan hiç ama hiç uyumazdı gündüzleri ve inanın abartı yok sözümde saatlerce emerdi. o zaman tek ihtiyacım geçeceğini bilmekti, tam tersi herkes beni daha zor günlerin beklediğini söylüyordu. inanmayın. şu an o zamana göre çok ama çok ama çok iyiyiz. peşimden paytak paytak dolanıyor ama nisbeten özgürüm. 14 aylık hala geceleri saat başı emmek istiyor. olsun, beraber yatıyoruz, ben de uykusuz kalmııyorum böylece:)ve 6 aylıkken işe döndüm. gündüz onunla olmayı, güzel yüzüne bakıp oyunlar oynamayı ne kadar çok istediğimi bilemezsiniz.

Adsız dedi ki...

al benden de o kadar... ne onunla ne onsuz.

Sibel dedi ki...

Pek çok kişinin bunları yaşadığını ama dile getirmediğini tahmin ediyorum Zeynepciğim. Annelik kavramı o kadar kutsallaştırılıyor ki, sonuçta annenin de bir kadın, bir insan olduğu gerçeği geri plana atılıyor. Herkeste aynı şiddette yaşanmıyor muhakkak, ama doğum sonrası depresyonu diye bir şey var... Ve inan ki bu durum hem normal, hem de geçici... Kolaylaştırmak adına, yardım almayı düşünür müsün canım? Hep iyi ol. Sesin iyi gelince ben de iyi hissediyorum. Seni çok seviyorum.

Nihan dedi ki...

Zeynep'ciğim,
Ben buradayım. Ben de sana bu yorumu içeride uyuyan bir miniş (Nazlı'nın 8 haftalık kardeşi Deniz) uyanmadan yazmaya çalışıyorum. Seni çok çok iyi anlıyorum. Kendini şu an mutsuz hissetmen o kadar doğal ki. Ama inan, bir bakıyorsun bu günler geçmiş, miniğin büyümüş, sen neye sıkıldığını bile unutmuş olacaksın. Bırak yatak dağınık kalsın, sen bebeğinin ve kendinin tadını çıkar arkadaşım.

Nihan dedi ki...

Ve Zeynep'ciğim şunu da eklemek istiyorum, bu hissettiklerini bu kadar dürüstçe dile getiren anne az bulunur. O mutlu sandığın annelerden pek çoğu sadece neler yaşadığını anlatmayan annelerdir. Kendine zaman tanı. Kendinden beklentin çok fazla olmasın bir müddet. Bir süre kilolu, rujsuz olsan ne olur, bu da hayatında böyle bir dönem olmuş olur en fazla. Nasılda bu hep böyle devam etmeyecek. Seni de Poyraz'ı da öpüyorum.

Mini Aktivite dedi ki...

Her bakıcısız desteksiz annenin yaşadığı lohusalık halleri. ilk 1 ay emzirme sandalyesine yapışık uyudum. Camdan dışarıyı seyretmek en iyi faaliyetimdi:)
Zamanla herşey düzene giriyor, emin olun

Adsız dedi ki...

bir kiz babasiyim...kizim 2.5 yasinda atom enerji santrali gibi saat 12-01 den once uyumuyor..gecenin 2.30 oldu calisiyorum...balkondan atsam kendimi super olur kirik kol vb. hastanade gel keyfim gel...amma guzel uyurum :) ...ama...kizimla guresmeden , sirtima cikip atcilik oynamadan , sabah uyandirmak icin 1 saat ugrasmadan cildirmadan da pek tatsiz olur sanirim :) .. simdi sabah gelir yanima sut..sut ..sut ... bi de horoz sesi yapiyor ki gelde kalkma ....

Sibel dedi ki...

Hadi Zeynep aramıza dön artık, özledik!

LaMa dedi ki...

hu huuu , annesi ve poyrazi nasillar? ruzgarlar nasil esiyor acaba?